Âdem (as) cennetten yasak meyve vesilesiyle dünyaya gönderilmiş. Şeytan cennete nasıl girer, cennette imtihan olur mu, cennete giren bir daha nasıl çıkar?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Hz. Âdem (as)’in hadisesi tamamen İlahî bir tavzifdir. Yani Allah insanın dünyaya inip orada imtihana tâbi tutulmasını murat etmiş ve bu hâdiseyi de vesile yapmıştır. Hevai çocukların hevai bahaneleri gibi hâdiseye bakmamak gerekir. Resmin bir kısmına değil, bütününe bakmak gerekiyor. Yoksa maksad anlaşılmaz.

"Fakat şeytan onlara, gözlerinden gizlenmiş olan edeb yerlerini açığa çıkarmak için vesvese verdi. Onlara şöyle telkinde bulundu: 'Rabbinizin size bu ağacın meyvesini yasaklamasının tek sebebi, sizin meleklerden veya ölümsüz hayata kavuşanlardan olmanızı önlemektir.' diyerek, kendisinin onların iyiliğini istediğine dair yemin üstüne yemin etti." (A’raf Suresi, 7/20)

Şeytanın telkininde sağdan yanaşması söz konusu. Güya daha hayırlı ve daha ehven bir nasihat vererek, muhatabının "acaba şerre mi düştüm" endişesine kapılmadan isyan etmesini temin etmek için hayırhah gibi davranıyor.

İkinci husus, insan, iman ve ibadet sayesinde nihayetsiz terakki ederek meleklerin üstüne çıkabilecek bir mahiyete ve kabiliyete sahiptir. Şeytan ince ve derin bir plan ile insaniyetten daha aşağı bir makam olan melek olmayı insan olmaya tercih ettirmeye çalışıyor. Güya "o meyveyi yersen melek kalıp ebedî burada ikamet edersin" demek sureti ile hem yasağa teşvik ediyor hem de maksadına kavuşuyor. Hz. Âdem’in o yasak ağacın meyvesinden yemesinin asıl ve derin hikmetine bakıldığı zaman onun dünyaya inmesi ceza değil, bir terakkidir.

Şayet Hz. Âdem (as) o meyveyi yemeyip cennette kalsa idi, insanlığın gizli olan cevherleri açığa çıkamayıp sabit bir makamda kalacaktı. Bu ise İlahî hikmete zıt bir husustur. Bu yüzden Allah, Hz. Âdem (as)’in o meyveyi yiyip dünyaya imtihana girmesini gaye ve murad ediyor. Şeytan da bu murada farkında olmadan hizmet etmiş oluyor. Yani şeytan hile yapayım derken, İlahî bir mekre düşüyor.

Şeytan "meyveyi yerseniz melekleşir ve ölümsüzleşirsiniz" demeye getiriyor. Halbuki bu yasak sadece bir bahane ve bir imtihan vesilesidir. Asıl maksad insanın dünyaya inip imtihana tâbi tutulmasıdır. Allah’ın muradı bu yöndedir. Bu muradı tahakkuk ettirmek için de Hz. Âdem’in yasak bir sebep olarak o meyveyi yiyip dünyaya inmesidir.

"Cennete girip orada ebedî olarak kalmak" dünya imtihanının tamamen kapanması, kıyametin kopması, insanların yeniden dirilip hesap vermelerinden sonra olacaktır. Yoksa ilk insan olan Hz. Âdem (as)’in ilk olarak cennete alınması, sonra basit bir imtihan ile oradan tekrar ihraç edilmesi yukarıdaki vaad-i İlahi ile ters bir durum arz etmiyor. Zaten bu hâdise insana göre vaatten önce vuku buluyor, haliyle vaadin bozulması söz konusu değildir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 10.352
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

fakirullah
Mesele: "hikmet-i İlâhiye, nihayetsiz makamâtı kat edecek olan insanın istidadına muvafık bir dâr-ı teklifi iktiza ettiği için, melâikelerin aksine olarak, muktezâ-yı fıtratları olan malûm günahla Cennetten ihraç edildi." cümlesiyle izah edilmiş. Cennet sırf hayrın olduğu bir boyuttur; şer olmadığı için “şerre nisbeten hayrı tercih etme” istidadının kullanılmasına elverişli değil. Cenabı Hak şeytana Hz.Adem(AS)'a vesvese vermesine müsaade edip Adem'deki bilkuvve olan şer istidadını(Allah’ın iradesine karşı kendi iradesini kullanma) fark etmesini irade etmiş. Neticede fıtratının iktizası olarak günah vuku bulduğunda Adem'deki şer istidadı bilfiil ortaya çıktığı için ona muvafık olan yani hayr-şer karışık olan "dünya boyutu"na geçmesi iktiza etmiş. Yani kulun istidadı nereye muvafık ise onu inkişaf ettirip kullanabileceği bir boyutta olması lazım, yoksa o istidadı vermek abes olurdu ki Cenabı Hak hakîmdir, abes iş yapmaz. Cenabı Hak insana cüz-i ihtiyar diye bir seçme kabiliyeti vermiş, seçme olabilmesi için birbirinden farklı iki şık olması lazım, cennet bu farklı iki şıkkı sunamıyor çünkü hep hayr var; öyleyse hayr-şer bir arada olan bir boyut lazım ki buna “dünya” deniyor. Dünya boyutunda Adem(AS) mahiyetindeki şer istidadına rağmen hayrı tercih ede ede, yani cüz-i ihtiyarını, nefsini Allah'a vere vere, terakki etmiş, insan kullardan beklenen kemalata çıkmış ve yolu bütün beni-ademe açmıştır. Biz de bu dünyadaki talimde irademizi Allah’a vere vere şerre nisbeten hayrı seçme kabiliyetimizi inkişaf ettiriyoruz. Yaşadığımız hayat bu seçimlerle bizi karşı karşıya getirecek şekilde kader tarafından dizayn ediliyor. Neticede kabir, berzah, haşir, mizan, sıratta bu tercihlerimizin ne kadarı doğru ne kadarı yanlıştı öğreniyoruz ve tamamen hayra dönük bir mahiyet alana kadar bu alemlerde temizlenip tasaffi ediyoruz. En son sırf hayrın olduğu cennet boyutuna geri dönüyoruz. Yalnız bu defa dönüşümüzde hayrın ne olduğunu bilip seçtiğimiz bir cennet alemini yaşıyoruz. Kıymetli olan da bu manadaki bir kulluk.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
selman13
Allah razı olsun gayet aydınlatıcı bir cevap
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...