AHSEN-İ TAKVÎM
“Kıvama koymanın, biçimlendirmenin, mânen ve maddeten doğrultmanın en güzeli.”
İNSAN EN ÜSTÜN MAHLUK
“Muhakkak, biz insanı ahsen-i takvîmde yarattık.” Tîn Sûresi, 4
İnsan o üstün yaratılışıyla, nice güzelliklerin tohumunu saklıyor; anlamağa, inanmağa, amel etmeğe, sevmeğe, şefkat etmeğe, feyz almağa kabiliyetli.
Peygamberlik bu ulvî mahiyetten çıkıyor. Evliya ve asfiya bu mahiyetin meyveleri. Âlimler, ârifler, muttakiler, sâlihler, cömert simalar, âdil hükümdarlar hep bu ulvî mahiyetin değişik sahalardaki farklı meyveleri.
Bilindiği gibi, büyük sermayenin kârı da büyük olur, zararı da..
İnsanın organları da, latifeleri ve duyguları da en mükemmel surette yaratıldığından bunların her biriyle büyük kârlar kazanılabileceği gibi, büyük zararlara da düşülebilir.
Beş duyumuzu düşünelim: İnsan bunlarla sâlih amel de işleyebilir, isyan ve günah da. Birinciler, insanı en ileri makamlara, ikinciler ise en derin azaplara hazırlar.
Kalbe bağlı lâtifeler ve hisler bedenin organlarından çok. Bunlar da insanı ya yücelere çıkarır, yahut derin çukurlara düşürürler.
Örnek olarak sevgi hissini düşünelim: İnsan bu his ile, ya Rabbini ve Mevlâsını sever, yahut nefsini ve menfaatını. İşte birinci hâl yükseliş, ikincisi çöküştür.
Aynı harflerle farklı kelimelerin yazılabilmesi gibi, insan mahiyetinden de, birbirine zıt meyveler çıkabiliyor: Mü’min-kâfir, salih-fasık, âdil-zâlim, mütevazi- mağrur gibi.
İşte, ahsen-i takvim, “en güzeli yazabilecek kıvamda, kabiliyette yaratılmış olma” demektir.
Alâ-yı illiyyîn, “bunu başarabilenlerin yüksek makamı,” esfel-i safilîn, ise “yanlış yazanların büyük düşüş ve çöküşü.”
Allah Resulü (asm.), “Dünya âhiretin tarlasıdır” buyurur. Yüksek insanlar da, alçak insanlar da bu dünyada yetişiyorlar. Ve âhirette her nefis kendi ameline uygun saadete eriyor yahut azaba uğruyor.