"Alemde ve masnuatta bulunan kemalat, tamamıyla Saniin kemalinden tecelli eden gölgeden muktebestir." Cenab-ı Hakk'ın isimlerinin tecellisini nasıl anlamalıyız? Mahlukat onun isimlerinin gölgesi ise, Allah'ın yaratılan hiçbir şeye benzememesinin izahı
Değerli Kardeşimiz;
Eşya , isimler, sıfatlar, şuunatlar ve Zat-ı Akdes arasında mukayese yapıldığı zaman, nispi olarak alttan üste doğru makam olarak giderler. Yani eşya isimlere nispet edildiği zaman yanında gölge gibi kalır, isimler de sıfatın yanında aynı şekilde gölge gibidir, sıfatlarda şuunatların yanında aynı şekilde gölge hükmündedir şuunatlarda Zat-ı Akdese nispet edildiği zaman gölge gibi kalır. Şayet isimleri Zat-ı Akdese nispetle düşünecek olursak, Allah’ın Zatının yanında gölgenin gölgesi gibi kalır. Üstad Hazretleri bu hiyerarşik sıralamayı çok yerlerde yapıyor. Mesela bunlardan bir tanesi şöyledir:
"Yirmi İkinci Sözde izah edilen şu temsile bak ki: Nasıl mükemmel, muntazam, san'atlı, saray gibi bir eser, bilbedâhe, muntazam bir fiile delâlet eder. Yani, bir bina, bir dülgerliğe delâlet eder. Ve mükemmel, muntazam bir fiil, bizzarure, mükemmel bir fâile ve mahir bir ustaya, bir dülgere delâlet eder. Ve mükemmel usta ve dülger ünvanları, bilbedâhe, mükemmel bir sıfata, yani san'at melekesine delâlet eder. Ve mükemmel sıfat ve o mükemmel meleke-i san'at, bilbedâhe, mükemmel bir istidadın vücuduna delâlet eder. Ve mükemmel bir istidat ise, âli bir ruh ve yüksek bir zâtın vücuduna delâlet eder."
"İşte, bütün âlemdeki âsâr-ı san'at ve bütün mahlûkat, herbiri birer eser-i mükemmel olduğundan, herbiri bir fiile; ve fiil ise isme; isim ise vasfa; ve vasıf ise şe'ne; ve şe'n ise zâta şehadet ettikleri için, masnuat adedince, birtek Sâni-i Zülcelâlin vücub-u vücuduna şehadet ve ehadiyetine işaret ettikleri gibi, heyet-i mecmuasıyla, silsile-i mahlûkat kadar kuvvetli bir tarzda bir mirac-ı marifettir. Hiçbir cihette içine şüphe girmeyen müteselsil bir burhan-ı hakikattir."(1)
Öncelik olarak insanın en büyük yanılgısı Allah’ı ve onun sonsuz sıfatlarını kendine ve türlerine kıyas etmesidir. Halbuki ne Allah ne de sıfatları mahlukattan ve mevcudattan hiçbir şeyle kıyas edilemez. Kıyas ancak aynı cins ve türler arasında olabilecek bir vasıtadır.
Allah mahlukat ve mevcudattan münezzeh ve mukaddes olduğuna göre bunlarla kıyası kabil değildir. İnsanların ekserisini tevhitten tecsim ve teşbihe (Allah’ı cisme benzetme) sürükleyen bu batıl ve yanlış kıstas ve kıyastır. “Allah’ın misli gibi yoktur” ayeti gereğince, Allah’ı ari ve temiz düşünmek ve ona layık sıfatları isnat etmek gerekir. Yoksa -hafazenallah- şirk ve küfre düşme tehlikesi vardır.
Sanat, sanatkarın her sıfat ve vasfını üstünde gösterecek diye bir kayıt yoktur. Mesela marangozun yaptığı bir masanın marangoz gibi görmek, konuşmak ve düşünmek gibi özelliklerine sahip olması gerekmez. Masa sadece marangozun sanatını ve ustalığını sergilediği bir tecellidir, yoksa ustanın ve marangozun bizzat kendisi değil ki ustanın asli vasıfları masada da tezahür etsin.
Bal arısı Allah’ın bir sanatıdır, bu sanat üstünde Allah’ın bir çok ismi kendi hüküm ve manasını sergiler ve gösterir. Lakin bal arısında Allah’ın Uluhiyet sıfatları bizzat bütün haşmet ve görkemi ile bulunması gerekmez. Mesela Allah’ın sonsuz ilim ve kudreti aynı ile o arıda görünmez ve bunu beklemek bir hastalıktır. Şayet Allah’ın her sanatında Uluhiyet ciheti tam manası ile bizzat yerleşse idi, her sanatın bir İlah olması iktiza ederdi. Dağ taş tamamı ile -haşa- bir İlah gibi sonsuz ilim, irade ve kudret sahibi olmak iktiza ederdi ki bu tam bir safsatadır.
Güneş, bir damla suda tecelli ederken bizzat gelip o damlanın içine girip yerleşmiyor. Damlanın mahiyet ve kapasitesine göre onda tecelli ediyor. Allah da bir sanatında tecelli ederken o sanatın mahiyet ve kapasitesine göre tecelli eder, yoksa bizzat Zatı ve sıfatları ile gidip o sanatın içinde yerleşmez demektir. Bu hal genelde insanların önemsiz ve basit gördüğü şeyler üstünde tecelli eden tevhidi görememelerini tasvir ediyor. Mesela küçük bir sineğe baktığı zaman o sinek üstünde güneş ve yıldızların azametini göremediği için, sineği sebeplere ve tabiata vermeye meylediyor. Halbuki sineğin haşmeti, ince sanatında ve hayatında gizlidir. Sinekte tecelli eden bir çok isim güneş ve yıldızda bulunmaz. Buralara dikkat etmeyen hastalıklı bakış, maalesef ret ve inkara sapıyor.
(1) bk. Sözler, Otuz Üçüncü Söz, On Sekizinci Pencere
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü