"An’anât-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaytlık gösterildiği halde, elli sene sonra yüzde doksanı nefs-i emmâreye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi..." Açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, eski terbiye-i İslâmiyeyi alanların yüzde ellisi meydanda varken ve an'anât-ı milliye ve İslâmiyeye karşı yüzde elli lâkaytlık gösterildiği halde, elli sene sonra yüzde doksanı nefs-i emmâreye tâbi olup millet ve vatanı anarşiliğe sevk etmek ihtimalinin düşünülmesi ve o belâya karşı bir çare taharrisi, yirmi sene evvel beni siyasetten ve bu asırdaki insanlarla uğraşmaktan kat'iyen menettiği gibi; Risale-i Nur'u, hem şakirtlerini, bu zamana karşı alâkalarını kesmiş; hiç onlarla ne mübareze, ne meşguliyet yok."(1)

"Herkesin, imân mukabilinde, bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlarla müzeyyen ve bâki ve daimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer İmân vesikasını sağlam elde etmezse kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkik, bir yerde kırk vefiyattan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekeratta müşahede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?"(2)

Kırk vefiyattan birkaç kişinin kurtulması meselesi, tahkiki imanı elde edemeyen ve imanı taklitte kalan ve dünyanın afaki meselelerine dalmış insanların halini ifade ediyor. Bu zamanda dünyada en önemli vazife imanı kurtarmaktır. Yani imanla kabre girmektir. İmanı taklitten tahkikiye çıkardıktan sonra, farzları yapan ve büyük günahları işlemeyen kurtulur inşallah.

İmanı taklitte kalan bir insan, cami cemaati de olsa tehlike içindedir. Saadeti ebediyenin vesikası tahkiki imandır. İmanda en küçük bir arıza ve şüphe bütün amelleri iptal eder, ehemmiyeti kalmaz. Onun için imanı kavi hale getirmek bu zamanın birinci vazifesidir. Çünkü taklidi iman bu zamanın fenden ve felsefeden gelen inkar hücumuna karşı duramıyor, dayanamıyor. Sarsılmaz ve dayanıklı iman olan tahkiki imanı elde edemeyenlerin çoğu bu davayı kaybetmişler ve etmeye de namzettirler.

Bir kişi bu zamanda sağlam imanı elde ettikten sonra, ibadetlerin asgarisi olan farzları yaparsa kurtulur inşallah. Tahkiki imanı elde edemeyenler ise, cami cemaati de olsa bu zamanın inkar selinden kurtulmalarının çok zor ve müşkül olduğuna işaret ediliyor. Üstad Hazretlerinin "kırk vefiyattan otuz sekizi kaybediyor" dediği zevat, imanı sahih olmayan kişilerdir. Yani zahiren Müslüman ve dindar, ama kalbi açıdan öyle olmayanlar içindir.

Bu analizden sonra meseleye baktığımız zaman, tahkiki iman dersini veren Risale-i Nurların, insanların büyük bir kısmını kurtardığını ve ebedi felaketlerin önünde sarsılmaz bir set olduğunu görüyoruz. Evet Risale-i Nurlar Allah tarafından ikram edilmemiş olsa idi, yüzde doksanın haktan ve yoldan çıkması kaçınılmaz idi. Her vefat eden kırk kişiden otuz sekizi iman davasını kaybediyor ise, bu oran genel toplumda yüzde doksana tekabül eder. İnşallah bu tehlikeli dönemi geride bırakmış ve tahkiki iman sahiplerinin hızla çoğaldığı bir döneme girmiş bulunmaktayız.

Dipnotlar:

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-I, 7. Mektup.
(2) bk. Şualar, On Birinci Şua, Dördüncü Mesele.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

drerkan
İnşallah.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...