"Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü İslâmiyetin telkinatiyle küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak, şek ve tereddüde inkılâp etmiştir..." Bu remzi açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Arkadaş! İslâmiyet, bütün insanlara bir nur, bir rahmettir. Kâfirler bile onun rahmetinden istifade etmişlerdir. Çünkü, İslâmiyetin telkinatiyle küfr-ü mutlak, inkâr-ı mutlak, şek ve tereddüde inkılâp etmiştir. O telkinatın kâfirlerde de yaptığı in’ikâs ve tesirat sayesinde, kâfirlerin, hayat-ı ebediye hakkında ümitleri vardır. Bu sayede, dünya lezzetleri ve saadeti onlarca tamamıyla zehirlenmez. Bütün bütün o lezzetler elemlere inkılâp etmez. Yalnız tereddütleri vardır. Tereddüt ise, her iki tarafa baktırır. Devekuşu gibi, tam mânâsıyla ne kuş olur ve ne de deve olur. Ortada kalarak her iki tarafın zahmetinden kurtulur."
Kur’ân son İlâhî kitap ve Hz. Muhammed (asm.) son peygamber olduğuna göre, bütün insanlık âlemi “iman, hidayet, ibadet ve ahlâk” dersini İslam’dan alacaktır. On Dokuzuncu Söz’de RESUL-İ Ekrem Efendimiz (asm.); “Bütün ehl-i imana imam, bütün insanlara hatip” olarak vasıflandırılır. O halde, bugün dünyanın her köşesinde O’nun hatiplik, yani hakkı tebliğ etme vazifesini yerine getirme sorumluluğu, başta âlimler olmak üzere, bütün Müslümanların omuzundadır. Bunun yolu ise, kavga ve anarşi değil, sulh iklimi içinde insanî münasebetler kurup, bütün insanları Allah’ın kulları olarak görmek ve onların cehennemden kurtulmaları için şefkatle ve gayretle çalışmaktır. Üstadımızın ifade ettiği gibi; “Nev-i beşerin en büyük meselesi cehennemden kurtulmaktır.”
Mutlak küfür, bugünkü ifadesiyle ateizm (ta’til), yani hiçbir şeye inanmamaktır. Puta tapanlar bu tarife girmezler. Onlar, batıl inançlarında bir teselli bulabilirler, ama küfr-ü mutlak en büyük bir azaptır, onda hiçbir teselli kapısı yoktur. Mutlak küfre düşmüş bir insan, hastalandığında, yakınlarını kaybettiğinde ve ölüme yaklaştığında bir teselli arayışına gider. Belki de, “Müslümanların dediği gibi, ölümden sonra başka bir âlem olabilir” diyerek bir derece rahat eder.
Hz. İsa ve Hz. Musa’nın (as.) da o âlemden haber verdiklerini hatırlar, ölüm ötesinden bir derece ümitli olur.
Bununla birlikte tam olarak inanıp, ibadet yoluna da girmez. Deve kuşu gibi, kendini aldatarak her iki tarafın eleminden kurtulur. Bu teselli elbette ki, bir süre için geçerlidir. Üstadın ifadesiyle; “Kısa bir zamanda düğüm açılır. Hakikat ortaya çıkar.”
Meşkûk küfür, iman ile inkâr arasında gidip gelmedir. Şayet tam inkâr etse ölümü bir yokluk görecek, bu da onun ruhunda derin tahribat yapacak, hayatı bütün bütün zehir olacak. İşte bu noktada "Ya ikinci bir hayat varsa" ihtimalini düşünecek ve o azaplı ruh halinden bir derece kurtulacaktır.
Dipnotlar:
(1) bk. Şuâlar, On Birinci Şua, Sekizinci Mesele.
(2) bk. Mesnevi-i Nuriye, Katre'nin Zeyli.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü