"Bak: Hem öyle yüksek bir fizâr-ı istimdatkârâne ile istiyor ve öyle tatlı bir niyaz-ı istirhamkârâne ile yalvarıyor ki, güya bütün mevcudata, semâvâta, Arşa işittirip, vecde getirip, duasına 'Âmin, Allahümme âmin' dedirtiyor." ifadesini açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Fizar denilince, çok yakında bulunan bir tehlikeden kurtulmak için olanca gücüyle yardım talep etmek hatıra geliyor. Niyaz ise erişmek istediği ihsanlara kavuşmak için duâ etmek, yalvarmak manasını taşır.
Üstad “Nev-i beşerin en büyük meselesi cehennemden kurtulmaktır.”(1) diyor.
Bir risalesinde de “Def-i şer, celb-i nef’a müreccahtır.”(2) yani “Bir şerri gidermeye, ortadan kaldırmaya çalışmak, bir menfaat elde etmekten daha mühim, daha önceliklidir.” tespitini yapıyor.
Bunun en güzel ifadesi, Kur’an okumaya başlarken besmele çekmeden önce şeytandan istiaze etmemizdir. Yani, önce şeytan-ı racimin şerrinden Allah’a sığınıyoruz, daha sonra Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın izni ve yardımıyla Kur’an okumaya başlıyoruz.
Şimdi insanların önünde iki mühim mesele var:
Birisi cehennem azabından kurtulmak, diğeri ise cennette ebedî saadete ermek.
Allah Resulü (a.s.m), bütün bir insanlık namına bu iki büyük isteği dile getiriyor; bunların tahakkuk etmesi için Allah’a yalvarıyor, dua ediyor; birincisini “fîzâr-ı istimdadkârane ile”, ikincisini ise “niyaz-ı istirhamkârane ile.”
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Birinci Şuâ, Sekizinci Meselenin Bir Hülâsası.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, 103. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü