"Bana ve ihvanıma iman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver... Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle..." Burada neden umumî değil de hususî dua edilmiş?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Dualar hususî ve umumî olmak üzere iki kısımdır ve ikisi de elzemdir. Umumî duanın yanında hususî dualar da edilir. Kişi, kendi için, ailesi için, akrabaları için ve kendi meşrebinden olan cemaati için dua edebilir. Bunun sünnette de çok misalleri vardır. Mesela, Peygamber Efendimizin (asm) hususî duasına mazhar olan sahabeler vardır.

"Hem İmam-ı Buharî başta, râviler naklediyorlar ki: Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Urve bin Ebî Ca'de'ye, ticarette kâr ve kazanç için bereketle dua etmiş. Urve diyor ki: 'Ben bazı Kûfe çarşısında duruyordum. Bir günde kırk bin kazanıyordum, sonra evime dönüyordum.' İmam-ı Buharî der ki, 'Toprağı da eline alsa onda bir kazanç bulurdu.'(Buharî, Menâkıb: 28; İbni Mâce, Sadakat: 7)"

"Hem Abdullah ibni Cafer'e kesret-i mal ve bereket için dua etmiş. Hazret-i Abdullah ibni Cafer o derece servet kazanmış ki, o asırda şöhretgir olmuş. O, bereket-i dua-yı Nebevî ile hasıl olan serveti kadar, sehâvetle de iştihar etmiş.(Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1:327; Ali el-Kari, Şerhu'ş-Şifâ, 1:661)"(1)

Üstadımız umumî olarak ümmete dua ettikten sonra, hususî olarak da kendi talebelerine ayrıca dua ediyor. Bunun hiçbir mahzuru yoktur. Üstadımızın Nur talebelerine hassaten dua etmesi darlıktan ya da taassuptan gelen bir durum değildir. Üstadımız hayatı boyunca ümmet-i Muhammed (asm.) için mücadele etmiş, onların manevî dertlerine devalar ve reçeteler ortaya koymuş, milyonlarca insanın imanının kurtulmasına vesile olmuşken, duasında onları eksik etmesi düşünülemez.

Bediüzzaman, ümmetin dertlerini, asrın ızdırablarını kalbinin derinliklerinde hissederek yaşamış; “Alem-i İslam’a indirilen darbelerin en evvel kalbime indirildiğini hissediyorum” diyerek, bütün İslam alemine hatta tüm insanlığa kanat açmış ve şöyle feveran etmiştir:

“Bana ıztırab veren, dedi, yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, îman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegâne ıztırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeğe bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da îman kalesinin istikbali selâmette olsa!” (Tarihçe-i Hayat)

Bediüzzaman Hazretleri İslam âlemini içine düştüğü yeis ve ümitsizlikten kurtarmak için bütün gücüyle çalışmış, milletin imanını kurtarma ve İslam birliğini kurma yolunda yanıp tutuşmuştur. Bütün insanların imanını kurtarma yolunda âzamî gayret göstermiş ve şöyle buyurmuştur:

“Kur'ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmağa razıyım. Zira vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” (Tarihçe-i Hayat)

Bu ifadeler, onun engin şefkatinin en büyük delilidir.

1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, On Dördüncü İşaret.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.109
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Kbly

allah razı olsun 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...