"Başa gelen her işte iki sebep var: biri zahiri, diğeri hakiki. Ehl-i dünya zahiri bir sebep oldu, beni buraya getirdi. Kader-i İlahi ise, sebeb-i hakikidir; beni bu inzivaya mahkûm etti. Sebeb-i zahiri zulmetti, sebeb-i hakiki ise adalet etti." İzahı?
Değerli Kardeşimiz;
Mesela, virüs, hastalığı bulaştıran zahiri bir sebeptir, ilahi irade de o hastalığı insana musallat eden hakiki bir sebeptir. Fay hattının kırılması zelzeleye bir sebeptir ama o fayı kıran Allah’tır. Başımıza gelen yahut dış dünyada vuku bulan üzücü hadiseleri tevil ederken, ilahi takdir hakkında tahminlerde bulunmamız çoğu zaman yanıltıcı olabilir.
Başa gelen musibetler ilahi bir ikaz yahut bir kahır tecellisi olabileceği gibi, insanların derecelerini artıran bir imtihan da olabilir.
“Musibet cinayetin neticesi, mükâfatın mukaddimesidir.” hükmünce, o musibet sadece Kahhar isminin değil, onu takip eden mükâfatlar cihetiyle de Hakîm, Kerîm, Rahîm gibi çok esmanın da tecellilerini taşımaktadır.
Bu bakımdan, musibette, mesela bir zelzelede canını ve malını kaybeden insanlara baktığımızda, bu hadiseyi sadece Kahhar isminin bir tecellisi olarak değerlendirmemiz eksik olur. Allah’ın nice nimetleriyle besleyip büyüttüğü insanları bir musibete düçar etmesinde de bu hikmeti ve rahmeti aramak gerekir. Bu musibetle insanların fani malları sadaka hükmüne geçmekte, vefat edenler de ahirette ayrı mükâfatlara mazhar olmaktadırlar. Üstadımız, musibetleri “rubûbiyet-i İlahiyenin icraatı” olarak değerlendiriyor.
Bir meseleden dolayı, beşer zulmederken kader adalet edebilir.
Mesela, bir adam geçmişte bir cinayet işler ve bunu saklar, ceza almaktan da kurtulur. İnsanlar onun katil olduğunu bilmez. Bir zaman sonra bu adam hiç işlemediği ve yapmadığı bir işten dolayı ceza alıp atılır. Üstad Hazretleri bu hakikati Kader Risalesinde şöyle ifade eder:
"Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip hapsetti. Halbuki sen sârık değilsin. Fakat kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte, kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat kader, o gizli katlin için mahkûm edip adalet etmiş. Hâkim ise, sen ondan masum olduğun sirkate binaen mahkûm ettiği için zulmetmiştir."
"İşte, şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlâhînin adaleti ve insan kisbinin zulmü göründüğü gibi, başka şeyleri buna kıyas et. Demek, kader ve icad-ı İlâhî, mebde ve müntehâ, asıl ve fer', illet ve neticeler itibarıyla şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir."(1)
İşte kader bu adamın geçmişte işlediği cinayetine ceza olarak hiç işlemediği bir suçtan dolayı mahkûm eder. Bu zahiren şerdir, ama hakikatte adalettir. Ancak ona iftira atıp hapse girmesine sebep olanlar ona zulmettiği için onlar da gerek bu dünyada gerekse âhirette cezalarını çekerler. Kader o kişiyi gizli katlinden dolayı mahkûm ederken, insanlar ise zahirdeki delillerle veya menfi hislerle onu hapse attırıyorlar. Bu adamın hapse düşmesinde kader adil, beşer ise zalimdir. Hayatımızda başımıza gelen musibet ve sıkıntılara bu nazarla bakabiliriz.
Kader bir şeye hükmetmiş ise bu hüküm her bakımdan adildir, zulümden münezzehtir ve çirkinlikten beridir. İnsan bu hükmün güzelliğini tam ihata edip göremediği için, bazı noktalarını çirkin telakki edebilir. İnsanın idrak edememesi, o hükmün temizliğine ve güzelliğine halel vermez.
İnsanoğlu bazen çok zahir bir güzelliğin bile farkına varamıyor. Hâl böyle iken, kaderin gizli sırlarını, adil hükümlerini bütün cihetleri ile anlaması mümkün değildir.
İnsan, başına bir bela, bir sıkıntı bir hastalık geldiği zaman, isyan etmek yerine, kusuru kendinden bilip tövbe ve istiğfar etmeli. "Acaba nerede bir hata işledim de bu başıma geldi?" diye, kendi nefsini muhasebe ve murakabe etmelidir. Hâdiselerin zahirî sebepleri üzerinde fazla durulmamalı, kader ciheti düşünülmelidir.
Hadiselerin zahiri sebepleri üzerinde fazla durmayıp kader cihetini düşünmeliyiz. Dikkatini zahiri sebeplere hapsedenler, devamlı şikâyet etmeye, sızlanmaya ve isyankâr olmaya mahkûmdurlar.
1) bk. Sözler, Yirmi Altıncı Söz.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü