Bayanlardan müteşekkil bir cemaate -bayanların kamera ve mikrofonları kapalı olmak kaydıyla- bir ağabeyin ders yapması uygun mudur?

Soru Detayı

- İnternet üzerinden, bayanlardan müteşekkil bir cemaate -bayanların kamera ve mikrofonları kapalı olmak kaydıyla- bir ağabeyin ders yapması uygun mudur? 
- Yani caiz değil demek elbette yanlış olur, fakat dersi bayanlara yaptırıp erkekleri hiç karıştırmamak imkanı varken, bir ağabeye ders yaptırmak mesleğimize ne kadar muvafık düşer sizce?
- Bu meseleyi farklı yönlerden ele alabilir misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Dinde ve şeriatta "efal-i mükellefin" denilen bir mesele vardır. Bu efal-i mükkellefin konusunun "caiz, mübah ve helal" kısmı orta ve vasatıdır. Bu orta ve vasatın sağı ve solu basitten şiddetliye doğru "farz ve haram"a taksim edilir.

İslamiyet’te hiçbir fiil, söz, hâl ve davranış yoktur ki şu sekiz kısma ve kategoriye girmemiş olsun. Tüm muamelat ya farzdır ya vaciptir ya sünnettir ya müstehaptır (mübah, caiz, helal) ya mekruhtur veya tahrimen mekruhtur veya haramdır.

Kitap, sünnet, icma ve kıyas dediğimiz edille-i erbaadan zuhur eden bu sekiz kategorili hükümler, İslamiyet'in gelişinden kıyamete kadar insanlardan zuhur eden ve edecek olan her muameleyi ihtiva etmektedir.

Müçtehitlerin kıyamete kadar tüm meselelere dar gelmeyecek olan içtihadları bu neticeyi doğurmuştur. Dolayısıyla insanlardan sudur eden muamelata, herkes kendi anlayışına göre bir hüküm ve izah getirmesi nefsî ve hevai olur.

Bizler Nur talebeleri olarak okuduklarımızı anlamak, anladıklarımızı da yaşamak mecburiyetindeyiz. Muamelatımızın indallah ihlaslı ve samimi kabul edilebilmesi için; İslamiyet'in ve şariatın mizanını ve ölçüsünü kaçırmamak ve incitmemek icap eder.

Yukarıda bahsettiğimiz orta ve vasat kısım denilen kategoriye birçok meseleler girebilir. Zaten insanlar genellikle bu alanlara müdahil olurlar ve yorum getirirler, kendilerine göre çıkış yolu aramaya çalışırlar. Halbuki dinin caiz, helal ve mübah olan kısmında karar ve içtihad, yetki ve selahiyet işin erbabına ve meslek sahibi insanların içtihadına bırakılmalıdır. Zira bu alanın karnı çok geniş olduğundan, genellikle suistimalatlar ve yanlış anlayışlar, bu kategoride cereyan eder.

Üstadımız buyurur ki; “Zaman bir büyük müfessirdir, kaydını izhar etse, itiraz olunmaz.”(1)

Dolayısıyla zaman ve ilcaat-ı zaman; bu meselede bize ışık tutar. Mesela, Üstadımız buyuruyor; yalan üç yerde caiz olmasına rağmen zaman onu neshetmiştir, yani kaldırmıştır. Çünkü eskiden sıdk ve kizb arası fevkalade açık olduğundan yalana tenezzül olmadığından üç yerde buna cevaz verilmiştir. Ama ahir zamanda sıdkla kizb arası kapandığından, yalana çok tevessül edildiğinden, bu zamanda çendan faydalı bile olsa yalana hiç yer yoktur derken; eskiden maslahat olan bir şeyin bu zamanda maslahat olmadığını belki de zarara vesile olduğunu ifade etmektedir.(2)

Bu kadar mukaddimeden sonra sualin cevabına gelecek olursak.

İşin doğrusu ve hakikati bir kadının hocası, kocasıdır.

Hele hele fitnenin ayyuka çıktığı, günahların gayet mebzul bir şekilde işlendiği böyle bir zamanda, bu meseleyi genişlendirmek ve tamimini sağlamak, getireceği faydadan ziyade mahzur tarafı daha ağır basacağından dolayı gündemde tutmak ve bu meseleye kuvvet vermek doğru olmayacaktır.

Mesela, tesettür açısından baktık mı bir hanımın yüzleri ve elleri haram değildir. Ancak fitne zamanında suistimalat ve suizanlara sebebiyet verilmemesi için, o hanımın ellerini ve yüzünü setretmesi mecburiyeti vardır. Bu ilcaat-ı zamanın tefsirinden gelen bir hakikattir.

Zorda kalmak, mecburiyetten gelen bazı muamelatı caiz durumuna getirmekle beraber; bu zamanda bu meselede böyle muztarlık ve mecburiyet bizi kurtaramaz.

Hanım bacılarımız ve kızlarımız, diğer muallime ablalarımızdan canlı veya internet ortamında istifade etmelidir. İnternet ortamında dahi olsa, canlı bir görüşme platformunda bir erkeğin sohbetini dinlemek faydadan ziyade mahzurları söz konusu olabilir. Zira erkek onları görmüyor ise de ancak onlar onu görüyorlar ve işitiyorlar. Normal bir internet dersi gibi de olmadığından ve herkes o anda canlı dinlediğinden, ayrıca dinleyenlere ve konuşana ulaşma kolaylığı olduğundan nefse güven ve itimat olmaz. Dolayısıyla tebliğ meselesinde madem hak bir davanın mücadelesini veriyoruz, o halde yolununda hak, doğru ve şer'i şerife uygun olması lazım.

Bu sebeple mümkün mertebe herkes terbiyesini ve marifetini kendi hemcinsi arasında şer-i şerife uygun bir şekilde ortamlar ve zeminler ihdas ederek, fitneye açık kapı bırakmayacak şekilde yapmalıdırlar.

Dipnotlar:

(1) bk. Münazarat.
(2) bk. Sözler, Yirmi Yedinci Söz'ün Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.018
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Lazgin

Risale-i Nur gerçi umuma teşmil suretiyle değil; fakat her halde hakikat-i İslâmiyenin içinde cereyan edip gelen esas-ı velayet ve esas-ı takva ve esas-ı azimet ve esasat-ı Sünnet-i Seniye gibi ince fakat ehemmiyetli esasları muhafaza etmek, bir vazife-i asliyesidir.
Sevk-i zaruretle, hâdisatın fetvalarıyla onlar terkedilmez.
Kastamonu - 77

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...