Bazıları, Efendimiz'in müşriklere karşı mu’cize göstermediğini, mucizeleri sadece mü’minlere gösterdiğini iddia edip, Şakk-ı Kamer'i kabul kabul etmiyorlar. Sebep olarak da İsra suresinin 59. ayetini gösteriyorlar. Bu hususta Risalelerde bilgi var mı?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Evet, şu inşikak-ı kamer, çok tariklerle mütevatir bir surette, İbni Mes’ud, İbni Abbas, İbni Ömer, İmam-ı Ali, Enes, Huzeyfe gibi pek çok eâzım-ı sahabeden müteaddit tariklerle haber verilmekle beraber, nass-ı Kur’ân’la, اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ âyeti, o mu’cize-i kübrâyı âleme ilân etmiştir."

"O zamanın inatçı Kureyş müşrikleri, şu âyetin verdiği habere karşı inkârla mukabele etmemişler, belki yalnız 'Sihirdir' demişler."

"Demek, kâfirlerce dahi kamerin inşikakı kat’îdir. Şu mu’cize-i kübrâyı, şakk-ı kamere dair yazdığımız, Otuz Birinci Söze zeyl olan Şakk-ı Kamer Risalesine havale ederiz."(1)

Burada Üstad Hazretleri meseleyi gayet veciz ve kat’î bir surette beyan etmiş. Bunun dışında rivayetleri ve ayetin bu mu’cizeye olan işaretini kabul etmeyen hem ehl-i dalalet ve ateştir hem de ehl-i sünnet itikadından uzaklaşmıştır. Ehl-i Sünnete muhalefet eden bid’at fikirlerin kıymet-i harbiyesi yoktur.

Mu’cize; peygamberlerin, nübüvvetini insanlara ispat etmek için, insanların yapmaktan aciz olduğu bir takım fevkalade işlere mahzar olmalarıdır. Mu’cizeleri, Allah, peygamberlerini teyid ve tasdik için, ihtiyaç durumunda ikram eder. Bütün peygamberlerin hayatında mu’cize vuku bulmuştur. Dolayısıyla bir kanun-u İlahi hükmündedir.

Mu’cizeler üç sınıftır:

Birincisi, Manevî (akli) Mucize: Bunun en büyük ve mükemmel misali Kur'an-ı Mu’ciz-ül Beyandır. Bu mu’cize ebedî olarak devam eder; bir anla ve zamanla kayıtlı değildir. Kur’an’ın mucize olduğunu belağat âlimleri kat’î deliller ile ispat etmişlerdir. Üstad da Yirmi Beşinci Söz'de bu meseleyi kat’î olarak izah ve ispat etmiştir.

İkincisi, Hissî (maddî) Mu’cize: Bu mu’cizeler zaman ve zemin ile kayıtlıdır ve sürekliliği olmayan mu’cizelerdir. Bu mucizeler ekseri olarak ihtiyaç anında ya da bir zarurî durumdan sonra vuku bulur. Bu çeşit mu’cizeler Peygamberimiz (asm)'in hayatında çokça vuku bulmuştur. Hadis âlimleri kat’î bir tahkik neticesinde bine yakın mu’cize rivayet etmişlerdir.

Mesela şakk-ı kamer, Mirac, parmaklarından suyun akması, az yemek ile çokların doyması gibi bine yakın hissî ve maddî mu’cizeler, kat’î bir silsile ile günümüze aktarılmıştır.

Üçüncüsü, Haberî Mu’cize: Bu da Peygamber Efendimiz (asm)'in gayba dair yani istikbalde vuku bulacak hâdiseleri haber veren hadisleridir. Mesela ahir zaman ve kıyamete dair gaibi ihbarlar ve buna benzer birçok hadisleri, buna misal teşkil eder.

Kur'an'da hissî mu’cizeler hakkında yüzlerce misal vardır. Her peygamberin hayatından bahsederken, onların mu’cizelerine de işaretler vardır. Öyle ise hissî mu’cize sadece Peygamber Efendimize (asm) has bir durum değil ki, inkâr edilsin Yani Kur’an hissî mu’cizelerin hakikatini kabul ediyor. Böyle olunca nasıl olur da bine yakın mu’cizenin varlığını reddetsin! O zaman tenakuz olur ki, Kur’an bundan münezzehtir.

Bazı ayetlerin zahirî ifadesindeki hissî mu’cizeler hususî bir durumdur. Yani umumî olarak hissî mu’cizeler yoktur demiyor.

Kur’an’da bahsedilen hissi mucizelerden bazılarını takdim edelim:

Mesela Ankebut Suresi 50. ve 51. ayetler:

"Onlar diyorlar ki: 'Ona Rabbinden âyetler (mûcizeler) indirilseydi ya!' De ki: 'Âyetler sadece Allah’ın nezdindedir. Sizin keyfinize göre değil, kendi hikmeti gerektirdiğinde peygamberine verir. Ben ancak hakiki durumu bildiren, uyaran bir elçiyim.'

"Hem kendilerine okunan bu kitabı indirmemiz onlara kâfi gelmiyor mu? Elbette bunda, iman edecek kimseler için bir rahmet ve yeterli bir ders vardır."

Burada müşriklerin müstehziyane ve keyfî tavırlarına verilen bir cevaptır. Yoksa hakiki mânada mu’cize isteyen bir insanın tavrına bir hitap değildir. Onun için ayet onlara, madem siz imana kabilsiniz; o zaman Kur’an'da da mu’cizeler var, o size kâfidir, diyerek onları küçümsüyor. Bu ayette hissî mucizenin reddi yoktur.

En’am Suresi 35. ayet:

"Eğer onların hakka sırt çevirmeleri sana pek ağır gelip de kendilerine bambaşka bir mûcize getirmen için, yer altında bir geçit veya göğe çıkacak bir merdiven arama peşinde olursan, şunu bil ki; şayet Allah dileseydi onların hepsini elbette doğru yol üzerinde toplardı. O halde sen sakın bunu bilmeyenlerden, fevrî davrananlardan olma."

Burada mu’cizelerin, insanların iradesini elinden alacak kadar mücbir ve açık olmaması gerektiği ihtar ediliyor. Ayetten Peygamber Efendimiz (asm)'in onların imana girmesine vesile olacak derecede açık bir mu’cize arayışında olduğu anlaşılıyor ve ayet Resulullah Efendimizi (asm) ikaz ediyor. Yoksa bu ayette, iradeyi elden almayan, ama bütün bütün de âdiyattan olmayan hissî mu’cizelere bir atıf yoktur.

Râd Suresi, 7. ayet:

"Kâfirler diyorlar ki: 'Ona Rabbinden bir mûcize indirilmeli değil miydi?' Sen, ey Resulüm, sadece bir uyarıcısın. Her millete bir yol gösteren vardır."

Her kavme yol gösteren peygamber gönderilir. O da onlara dini tanıtır, kendilerine tahsis edilen mûcize ile halkını Allah’ın yoluna çağırır. Yoksa kâfirlerin tahakkümleriyle, keyiflerine göre istedikleri mûcizeyi göstermeleri söz konusu değildir. Burada da kâfirlerin keyfî ve alaycı mu’cize istekleri geri çevrilmiştir. Yoksa hidayete veya bir ihtiyaca vesile olan hissî mu’cizeler inkâr edilmiyor.

İsra Suresi 59. ayet:

"Kâfirlerin keyfî olarak istedikleri mûcizeleri göndermeyişimizin tek sebebi; daha önceki kâfirlerin, bu gibi mûcizeleri yalanlamış olmalarıdır. Nitekim Semud halkına açık bir mûcize olarak o dişi deveyi verdik de onu öldürdüler ve bu yüzden kendilerine zulmettiler."

"Hani İbrahim: 'Rabbim, bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster.' demişti. (Allah ona 'İnanmıyor musun?' deyince, 'Hayır (inandım), ancak kalbimin tatmin olması için.' dedi. 'Öyleyse, dört kuş tut. Onları kendine alıştır, sonra onları (parçalayıp) her bir parçasını bir dağın üzerine bırak, sonra da onları çağır. Sana koşarak gelirler. Bil ki, şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sahibidir." (Bakara, 2/260)

"Biz de dedik ki: 'Ey ateş, İbrahim'e karşı soğuk ve esenlik ol.' Ona bir düzen (tuzak) kurmak istediler, fakat biz onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık." (Enbiya, 21/69-70)

"Böylece (Firavun ve ordusu) güneşin doğuş vakti onları izlemeye koyuldular. İki topluluk birbirini gördükleri zaman Musa'nın adamları: 'Gerçekten yakalandık.' dediler. (Musa 'Hayır.' dedi. 'Şüphesiz Rabbim, benimle beraberdir; bana yol gösterecektir.' Bunun üzerine Musa'ya: 'Asanla denize vur.' diye vahyettik. (Vurdu ve) Deniz hemencecik yarılıverdi de her parçası kocaman bir dağ gibi oldu. Ötekileri de buraya yaklaştırdık. Musa'yı ve onunla birlikte olanların hepsini kurtarmış olduk. Sonra ötekileri suda boğduk. Şüphesiz, bunda bir ayet vardır. Ama onların çoğu iman etmiş değildirler. Ve hiç şüphesiz, senin Rabbin, güçlü ve üstün olandır, esirgeyendir." (Şuara, 26/60-68)

(Musa) Dedi ki: 'Sana apaçık bir şey getirmiş olsam da mı?' (Firavun) Dedi ki: 'Eğer doğru sözlü isen, onu getir.' Bunun üzerine asasını bırakıverdi, bir de (ne görsünler) o, açıkça bir ejderha oluverdi. Elini de çekip çıkardı, bir de (ne görsün) o, bakanlar için parlayıp aydınlanıvermiş." (Şuara, 26/30-33)

"Karanlıklar içinde: 'Senden başka ilah yoktur, sen yücesin, gerçekten ben zulmedenlerden oldum.' diye çağrıda bulunmuştu. Bunun üzerine duasına icabet ettik ve onu üzüntüden kurtardık. İşte biz, iman edenleri böyle kurtarırız." (Enbiya, 21/87-88)

"Eğer (Allah'ı çokça) tesbih edenlerden olmasaydı, onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı. Sonunda o hasta bir durumdayken çıplak bir yere (sahile) attık. Ve üzerine, sık-geniş yaprakla (kabağa benzer) türden bir ağaç bitirdik." (Saffat, 37/143-146)

"İsrailoğullarına elçi kılacak. (O, İsrailoğulları'na şöyle diyecek) 'Gerçek şu, ben size Rabbinizden bir ayetle geldim. Ben size çamurdan kuş biçiminde bir şey oluşturur, içine üfürürüm, o da hemencecik Allah'ın izniyle kuş oluverir. Ve Allah'ın izniyle doğuştan kör olanı, alaca hastalığına tutulanı iyileştirir ve ölüyü diriltirim. Yediklerinizi ve biriktirdiklerinizi size haber veririm. Şüphesiz, eğer inanmışsanız bunda sizin için kesin bir ayet vardır." (Al-i İmran, 3/49)

Nerede ise bütün peygamberlere verilen hissî mu’cizeler Kur’an da zikredilirken, Peygamber Efendimiz (asm)'de vuku bulan hissî mu’cizeleri kabul etmemek dalalet değil de nedir acaba. Yukarıda Kur’an'dan vermiş olduğumuz misaller hep kâfir ve müşriklere gösterilmişken Peygamber Efendimiz (asm)'in mu’cizelerini sadece Müslümanlara tahsis etmek nereden çıkıyor, hangi mantıkla iddia ediliyor, anlamak çok zor.

Üstelik İslam’ın Kur’an'dan sonra ikinci ana kaynağı hadislerdir ki, bu mu’cizelerin hepsi mevsuk ve sağlam hadis kaynakları tarafından naklediliyor. Bu kaynakları inkâr etmek dalalet değil de nedir acaba?!.

(1) bk. Mektubat, On Dokuzuncu Mektup, On Yedinci İşaret.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

drerkan
Evet dalalettir. Harika izah olmuş.Allah razı olsun.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...