Bediüzzaman, Cenab-ı Allah için, zıddın ademiyetinden dolayı görünmüyor, diyor. Ne demektir? Güzel bir bina güzel bir fiile, güzel fiil, güzel unvana, güzel unvan ise güzel bir sıfata delalet eder. Buradaki güzel sıfat nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Cenab-ı Hakk’ın hem zatı hem şuunatı hem isim ve sıfatları nihayetsiz kemalde olduğu için bütün fiilleri de icraatları da eserleri de güzeldir. Eserden yola çıkılarak, eser sahibinin zatı, sıfatı ve isimleri hakkında bilgi ediniliyor.
Felsefe ve ilm-i kelamda, en sağlam yol ve delil, eserden müessire doğru gitmek olarak kabul edilmiştir. Yani, eser sanatlı ve hikmetli ise, eser sahibi de hikmetlidir.
İnsan aklı direkt olarak Zat-ı Akdes'in cemal ve kemalini idrak ve anlamaktan aciz olduğundan, basitten başlar, mükemmele doğru kıyasla gider. Bir konuyu kavramak açısından Üstad bu metodu çokça kullanır.
Ortada mükemmel bir sanat harikası varsa, bu sanat harikasına sahip olmak için, o sanat’ta görünen isimlere sahip olmak gereklidir. O isimlere sahip olmak, sıfatlara sahip olmayı gerektirir. O sıfatların menbaı ise Zatın hal ve keyfiyeti, yani şuunatıdır. O şuunatın mahalli ve dayandığı yer ise, ulvi bir varlık olan Zatı Akdestir.
“Nasıl ki mükemmel, muhteşem, münakkaş, müzeyyen bir saray; mükemmel bir ustalık, bir dülgerliğe bilbedahe delâlet eder. Ve mükemmel fiil olan o dülgerlik, o nakkaşlık; bizzarure mükemmel bir fâile, bir ustaya, bir mühendise ve 'nakkaş ve musavvir' gibi unvan ve isimleriyle beraber delâlet eder. Ve mükemmel o isimler dahi şüphesiz o ustanın mükemmel, san’atkârane sıfatına delâlet eder. Ve o kemâl-i san’at ve sıfat, bilbedahe o ustanın kemâl-i istidadına ve kabiliyetine delâlet eder. Ve o kemâl-i istidat ve kabiliyet, bizzarure o ustanın kemâl-i zâtına ve ulviyet-i mahiyetine delâlet eder.”
Daha sonra misal hakikate şöyle tatbik ediliyor:
“Aynen öyle de şu saray-ı âlem, şu mükemmel, müzeyyen eser; bilbedahe gayet kemâldeki ef’ale delâlet eder. Çünkü eserdeki kemâlât, o ef’alinkemâlâtından ileri gelir ve onu gösterir. Kemâl-i ef’al ise bizzarure bir fâil-i mükemmele ve o fâilin kemâl-i esmâsına, yani âsâranisbeten müdebbir, musavvir, hakîm, rahîm, müzeyyin gibi isimlerin kemâline delâlet eder. İsimlerin ve unvanların kemâli ise şeksiz şüphesiz o fâilin kemâl-i evsafına delâlet eder. Zira sıfat mükemmel olmazsa sıfattan neş’et eden isimler, unvanlar mükemmel olamaz. Ve o evsafın kemâli, bilbedaheşuunat-ı zâtiyenin kemâline delâlet eder. Çünkü sıfâtın mebdeleri, o şuun-u zâtiyedir. Ve şuun-u zâtiyenin kemâli ise biilmelyakîn zât-ı zîşuunun kemâline ve öyle lâyık bir kemâline delâlet eder ki o kemâlin ziyası, şuun ve sıfât ve esmâ ve ef’al ve âsâr perdelerinden geçtiği halde, şu kâinatta yine bu kadar hüsnü ve cemâli ve kemâli göstermiş."
"İşte şu derece hakikî kemâlât-ı zâtiyeninbürhan-ı kat’î ile vücudu sabit olduktan sonra, gayra bakan ve emsal ve ezdada tefevvuk cihetiyle olan nisbîkemâlâtın ne ehemmiyeti kalır, ne derece sönük düşer, anlarsın.”
Üstad Hazretleri bu âlem için "kâinat kitabı", içindeki varlıklar için de "kelimât-ı kudret" ve "mektubât-ı Samedaniye" tabirlerini kullanıyor.
Bilindiği gibi, bir eserdeki kemâl fiilin kemâlini gösterir. Mesela, mükemmel bir hat, ancak hattatlık fiilinin mükemmel olmasının neticesidir. Bu fiilin kemâli de hattatın kemâlini gösterir. Mükemmel bir hat ancak mükemmel bir hattatın kaleminden zuhur eder.
Harika icraat ve sanatlarının arkasında, Allah’ın sonsuz kemalde olan güzel isimleri işliyor. O isimler, farklı mana ve tecelliler ile eser ve sanata şekil veriyor ve güzelleştiriyor. O isimlerin arkasında ise; hayat, ilim, irade, kudret, sem, basar ve kelam sıfatları vardır. Bu yedi sıfatın biri diğerleri olmadan olmaz. Yani, ilim, kudretsiz, kudret ilimsiz olmaz. Hepsi birbirine lazım ve vacip derecesinde lüzumludur. Bu yedi sıfatı faaliyete geçiren şuunattır.
“Şuunat, Türkçede, haller, kabiliyetler şeklinde ifade edilmekle birlikte Cenâb-ı Hakk’ın şuunatını lügat mânasıyla vermek yerine örneklerle açıklamak daha doğru olacaktır."
"Sıfatları icraata sevk eden şuunattır.
Şu hadis-i kudsi İlâhî şuunat için çok mühim bir misaldir:
“Ben gizli bir hazine idim. Bilinmeye muhabbet ettim ve mahlûkatı yarattım.”
Demek ki mahlûkatın yaratılmasının temelinde “bilinmeye muhabbet” vardır; bu ise şuunattandır. Sıfatların faaliyet göstermesi ve mahlûkatın yaratılması ikinci safhayı teşkil eder.
Lezzet-i mukaddese, memnuniyeti mukaddese gibi bu şuunat, sıfatların mebdei, yani başıdır. Bu mükemmel şuunat da mükemmel bir Zat’a dayanır, mükemmel bir Zat-ı Akdesi gösterir.
"Aynı şekilde, lütuf ve kahır da, sıfatları icraata sevk eder ve layık olanlara lütufta bulunulur yahut ceza verilir. Bunlar da şuunattandırlar."
“Rahmaniyet, rahîmiyet, hakîmiyet, âdiliyet gibi tabirler, Cenab-ı Hakk'ın hem isim, hem fiil, hem sıfat, hem şe'nlerine işaret ederler.”
"Kâinat yaratılmadan da Allah’ın rububiyeti yani terbiye ediciliği vardı, ancak henüz hiçbir varlığı yaratmamış ve terbiye etmemişti. İşte bu terbiye edicilik bir şe’ndir. Onu izhar etmek dilediğinde mahlûkatı terbiye etmiş ve onlarda Rab (terbiye edici) ismini tecelli ettirmiştir.”
Nur Külliyatı’nda da şu sıra nazara verilir:
“Eserin kemâli bilmüşahede fiilin kemâline, fiilin kemâli bilbedâhe ismin kemâline, ismin kemâli bizzarure sıfatın kemâline, sıfatın kemâli hads-i yakîn ile şuûnatın kemâline delâlet eder. Şe’nin kemâli ise, hakkalyakîn bir sûretle Zâtın kemâlini gösterir.”
Üstad, cemal ve kemal manasını bize misal olarak vermiş. Güzel manası, her isim ve sıfat için ayrı bir mana taşır. Musavvir isminin cemali iyi tasvirdir. İlim sıfatının cemali, her şeyi bilmek ve işleri ona göre takdir etmektir. Kudretin cemali, kader planına uygun iş yapmaktır.
İşte bu kâinat kitabının yazılması da Allah’ın yaratma, tanzim etme, sûret verme, süslendirme, hayat verme gibi nice fiilleriyle ortaya çıkmıştır. Bu fiillerin mükemmel olmaları Allah’ın o fiilleri icra etmekle alâkalı sıfatlarının kemâlini gösterir. Mesela, yaratma fiilini icra etmesiyle Hâlık isminin kemâli, canlıları yaratmasıyla Muhyi (hayat verici) isminin kemâli kendini gösterir. Sonsuz denecek kadar çok olan İlâhî fiillerin hepsi yedi sıfata (Matüridî’ye göre sekiz sıfata) dayanmaktadır. Yani, aynı yedi sıfatla Cenab-ı Hak yaratma fiilini icra ederse Hâlık ismi, sûret verirse Musavvir ismi, hayat ihsan ederse Muhyi ismi, ölüm verirse Mümit ismi, izzet ihsan ederse Muizz ismi, zillete düşürürse Müzill ismi tecelli eder.
İşte bu kâinat kitabının yazılması da Allah’ın yaratma, tanzim etme, sûret verme, süslendirme, hayat verme gibi nice fiilleriyle ortaya çıkmıştır. Bu fiillerin mükemmel olmaları Allah’ın o fiilleri icra etmekle ilgili sıfatlarının kemâlini gösterir. Mesela, yaratma fiilini icra etmesiyle Halık isminin kemâli, canlıları yaratmasıyla Muhyi (hayat verici) isminin kemâli kendini gösterir. Sonsuz denecek kadar çok olan İlâhî fiillerin hepsi yedi sıfata (Maturudiye göre sekiz sıfata) dayanmaktadır. Yani, aynı yedi sıfatla Cenab-ı Hak yaratma fiilini icra ederse Halık ismi, sûret verirse Musavvir ismi, hayat ihsan ederse Muhyi ismi, ölüm verirse Mümit ismi, izzet ihsan ederse Muiz ismi, zillete düşürürse Müzil ismi tecelli eder.
Dersin son kısmında yer olan şu ifade bize bu hakikati ders vermektedir:
"Ve o evsafın kemâli, bilbedaheşuunat-ı zâtiyenin kemâline delâlet eder. Çünkü sıfâtın mebdeleri, o şuun-u zâtiyedir.”
Bir sonraki cümlede, mahlûkat âlemindeki bütün kemâllerin Cenab-ı Hakk’ın kemâline nisbeten sönük bir gölge gibi olduğu kemâliyle ders verilmektedir:
“Ve şuun-u zâtiyenin kemâli ise biilmelyakîn zât-ı zîşuunun kemâline ve öyle lâyık bir kemâline delâlet eder ki o kemâlin ziyası, şuun ve sıfât ve esmâ ve ef’al ve âsâr perdelerinden geçtiği halde, şu kâinatta yine bu kadar hüsnü ve cemâli ve kemâli göstermiş.”
Ve bu hikmet dersi, Allah’ın zâtîkemâlatı yanında nisbî kemâlatın ne kadar “ehemmiyetsiz kalacağını ve ne derece sönük düşeceğini” beyan ile son bulur.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü