Bediüzzaman dindar bir cumhuriyeti destekliyor. Cumhuriyette esas şûra ve meşveret olduğuna göre, dindar cumhuriyetin sistemi tam olarak nedir?
Değerli Kardeşimiz;
Üstadımız "dindar bir cumhuriyet" demiyor, "dindar bir cumhuriyetçiyim" diyor. Yani dindar bir insanın da cumhuriyet ve demokrasiyi savunabileceğini gösteriyor. Bazı sapkın selefçilerin iddia ettiği gibi, cumhuriyet ya demokrasi şirk ya da küfür değildir. Aksine bu zamanda İslam ile bağdaşacak ve İslam’ın temel değerlerine en uygun yönetim biçimleri cumhuriyet ve demokrasidir.
Demokrasi cumhuriyetin mütekamil halidir. Otoriter rejimler İslam ve insanlık dışıdır. Demokrasi insanlığın tecrübe ve deneyim ile keşfettiği en mükemmel yaşam biçimidir ve ana esasları Kur'an'ın şura ve meşveret esasına dayanır.
Bütün fıkıh kitaplarını incelediğimizde, İslam'ın bize belli bir yönetim şeklini emretmediğini, sadece bazı ilkelerine vurgu yaptığını görürüz. Bu ilkeler de şura ve meşveret esaslarıdır.
Cumhuriyet yönetimin şekli ve biçimidir, demokrasi ise ruhudur. Demokrasinin ana ilkeleri ise eşitlik, özgürlükler, hesap verebilirlik, şeffaf yönetim, hoşgörü, azınlık hakları, hukukun üstünlüğü ve basın hürriyeti gibi şeylerdir.
Dünya üzerinde adı cumhuriyet olup da bu kavramların hiç olmadığı birçok yönetim şekilleri mevcut. Yani cumhuriyet ile demokrasi iç içe olmadı mı o cumhuriyetten hayır çıkmaz. Cumhuriyet demokratik kültür ile anlam kazanır. Yoksa isimde ve resimde cumhuriyet olup özünde diktatör olmak bir işe yaramaz ve yaramadığını da görüyoruz.
Demokrasiyi İslam dışı görmek, tam bir cehalet ve bağnazlıktır. Demokrasiye genelde şiddete meyilli terör örgütleri karşı çıkmakta, El-Kaide ve DEAŞ gibi. Neo-selef yapılanmaların tamamının demokrasi düşmanı olması da manidardır.
Risale-i Nur'un çok yerlerinde demokrasi övülmekte ve desteklenmektedir.
"İşte, ey adalet-i hakikiyenin mümessilleri sıfatıyla hukuk-u umumiyeyi ve haysiyet-i milliyeyi muhafaza eden hâkimler! Gençlik Rehberi'nin imanî dersleri ve ahlâkî telkinleri, ehl-i vukuf raporundaki gibi bir suç mevzuu olarak kabul ediliyorsa, bu müellifi bu büyük hizmetinden dolayı mes'ul tutuluyorsa, eğer öyleyse, o zaman yukarıda arz ettiğimiz bu millete, bin yıllık tarihine, an'anesine idarî ve örfî kanunlarına, bu milletin ebedî medâr-ı iftiharı olmuş mukaddes dinine, mukaddes İslâmiyet hakikatlerine, kudsî Kur'ân derslerine ve o kudsî hakikatlere sarılarak İslâmî medeniyeti kemâl-i şâşaa ile dünyaya ilân eden bir aziz ecdada ve onların haysiyetine, hukukuna, mâneviyatına savrulan tahkir ve tezyifleri, indirilen darbeleri ve söylenen iğrenç iftiraları kabul etmeniz lâzımdır. Bu büyük, mânevî cinayetleri hoş görüp kabul etmekle, ismî ehl-i vukufların, suç isnad ettikleri Gençlik Rehberi suç sayılabilir. Ve ancak o cihetle müellifi mahkûm ve Rehberi neşreden talebeleri muahaze olunabilir. Yoksa, adalet-i kanun ve hürriyet-i fikir ve vicdan düsturuyla mahkûmiyeti ve muhakemesi mümkün değildir. Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i vicdan düsturunu en geniş mânâsıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi kanunlarıyla asla kabil-i telif değildir."(1)
İşte demokrasi ve cumhuriyetin tarifi:
"Yoksa, adalet-i kanun ve hürriyet-i fikir ve vicdan düsturuyla mahkûmiyeti ve muhakemesi mümkün değildir. Hürriyet-i fikir ve hürriyet-i vicdan düsturunu en geniş mânâsıyla tatbik eden cumhuriyet idaresinin demokrasi kanunlarıyla asla kabil-i telif değildir."
"Hususan oradaki eski tahribatı tamirata başlayan hakikî vatanperverler olan Demokrat namında hamiyetli Ahrarlar, yani hürriyetperverler, Nur ve Nurcuları takdir etmelerine çok minnettarım. Onların muvaffakiyetine çok dua ediyorum. İnşaallah, o Ahrarlar istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer'iyeye vesile olacaklar."(2)
Diğer bir husus, ham ve kaba softalar daha yönetim biçimi ile şeriatın tatbiki meselesini birbirinden ayıramıyorlar. Yönetim biçimi ile şeriatın tatbiki farklı şeylerdir. Şeriatın kuralları demokrasi ve cumhuriyet rejiminde de tatbik edilebilirler.
Demokrasi öz itibari ile İslam’a zıt bir yönetim şekli değildir, sadece bazı ayarlamalar gerekiyor. Nitekim bütün inanç ve kültüler bu yönetim şeklini kendine göre uyarlıyorlar. Bizim de İslam’a uyarlayıp bu rejimi tatbik etmemizde hiçbir sakınca bulunmuyor.
İslam ve demokrasi ile yönetilen bir ülkede, İslam’ın temel ilkeleri seçim konusu yapılamaz, bu Batı demokrasisinde bile böyledir. Yani insanların inanç ve ibadet özgürlüğüne kimse müdahale edemez. Mesela, meclis kalkıp cuma namazını yasaklayan bir kanun çıkaramaz, bu temel insan haklarına aykırıdır. Böyle bir uygulama da zaten demokratik değil diktatörlük olur.
"Hakimiyetin millete ait olması" seçime işaret eden bir ifadedir. Yani ülkenin idarecisini halk seçer, denilmek isteniyor. Yoksa -haşa- "Kainatın Rabbi ve Halıkı millettir." denilmiyor. Zihni dumura uğramış bağnazların bu gibi ifadeleri çarpıtması ve gülünç noktalara götürmesi, gerçekten komik ve düşündürücü bir durumdur. "Hakimiyet milletindir." ifadesine şirk diyenler gibi...
Her ideoloji kendi fikriyatına uygun bir demokrasi kalıbı ve şekli oluşturmuştur. Ana hatları ile liberal demokrasi, komünist demokrasi, muhafazakar demokrasi, faşist demokrasi gibi bir çok kalıplar vardır. Belki bu kalıplardan birçoğu İslam’ın ruhu ve esası ile bağdaşmaz ve ona tatbik edilemez. Ama genel ve çatı demokrasinin İslam ile çelişen ve çakışan bir noktası yoktur.
Demokrasi, bu zamanın ilcaat ve gereklerine en uygun ve insanlığın tecrübe ile bulabildiği en gelişmiş bir yönetim rejimidir. Bu rejimi İslam’a uyarlayıp İslam’ın fazilet ve adaleti ile beslersek, ortaya mükemmel bir yönetim modeli çıkar. Kanunlar da İslam’a uygun kanunlar olur.
Dipnotlar:
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (89. Mektup)
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü