Bediüzzaman; Mısır, Tunus ve diğer Müslüman ülkelerdeki bu son olaylardan bahsediyor mu? Tiflisteki polisle konuşmasını hatırladım; alakası var mıdır?
Değerli Kardeşimiz;
İslam âleminin en büyük sorunlarından birisi istibdattır. Cumhuriyet ve demokrasi kamil anlamıyla âlem-i İslam’da yerleşmelidir. Bu cihetten bakacak olursak Tunus ve Mısır'daki olaylar müspet gelişmelerdir. Yani bu hadiselere Risale-i Nur'un genel mefhumuna ve müjdelerine doğru atılan bir adım nazarı ile bakabiliriz.
Tiflis örneği bu hadiseleri açıklayıcı bir örneklendirmedir. Zira İslam memleketlerinde sömürü ve istila Batı emperyalizmi tarafından iki türlü işletilmektedir. Birisi askeri ve siyasi bir kuvvet iledir ki, bu tarz istila İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra tamamı ile bitmiştir. Yani İslam ülkeleri zahiri sömürü ve istilalardan kendini kurtarmış, bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir.
İkinci tarz istila ve sömürü ise, Batı emperyalizminin, çadır devletleri ve dikta rejimleri vasıtaları ile İslam âlemini boyunduruk altında tutmaları şeklindedir. Bugün İslam âlemindeki devlet yapılanmalarının tamamı, halk üzerinde baskı kuran ve batı âleminin menfaatine uygun hareket eden münafıklarla tanzim edilmektedir. Türkiye’mizde bu tanzim darbelerle yapılmaktadır. Lakin bu tarz istila ve sömürü de miadını doldurmakta, İslam âlemi tam manası ile hürriyetine ve gücüne kavuşmak istemektedir. İşte bu halk kıyamları bunun habercisi ve öncüleri gibidir.
Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri bu meseleye işaret eder mahiyettedir:
"Hem de itikadımdır ki: İstikbale hüküm sürecek ve her kıt'asında hâkim-i mutlak olacak, yalnız hakikat-i İslâmiyettir. Evet, saadet saray-ı istikbalde taht-nişin hakaik ve maarif yalnız İslâmiyet olacaktır. Onu fethedecek yalnız odur; emareler görünüyorlar. Zira mazi kıt'asında, vahşetâbâd sahralarında hayme-nişin taassup ve taklid; veyahut cehlistan ülkesinde menzil-nişin müzahrefat ve istibdad olanlara, şeriat-ı garrânın galebe-i mutlak ve istilâ-i tâmmına sed ve mâni olan sekiz emir, üç hakikatle zîr ü zeber olmuşlardır ve oluyorlar. O mâniler ise, ecnebilerde taklit ve cehalet ve taassup ve kıssîslerin riyaseti; ve bizdeki mâni ise, istibdad-ı mütenevvi ve ahlâksızlık ve müşevveşiyet-i ahval ve atâleti intaç eden yeistir ki, şems-i İslâmiyetin küsufa yüz tutmasına sebep olmuşlardır."(1)
"Ben bu zaman ve zeminde, beşerin hayat-ı içtimaiye medresesinde ders aldım ve bildim ki: Ecnebîler, Avrupalılar terakkide istikbale uçmalarıyla beraber; bizi maddî cihette kurun-u vustâda durduran ve tevkif eden, altı tane hastalıktır. O hastalıklar da bunlardır:"
"Birincisi: Ye'sin, ümitsizliğin içimizde hayat bulup dirilmesi.
İkincisi: Sıdkın hayat-ı içtimaiye-i siyasiyede ölmesi.
Üçüncüsü: Adâvete muhabbet.
Dördüncüsü: Ehl-i imanı birbirine bağlayan nuranî rabıtaları bilmemek.
Beşincisi: Çeşit çeşit sarî hastalıklar gibi intişar eden istibdat.
Altıncısı: Menfaat-i şahsiyesine himmeti hasretmek."
"Bu altı dehşetli hastalığın ilâcını da, bir tıp fakültesi hükmünde, hayat-ı içtimaiyemize, eczahane-i Kur'âniye'den ders aldığım "altı kelime" ile beyan ediyorum. Mualecenin esasları onları biliyorum..."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Muhakemat
(2) bk. Hutbe-i Şamiye
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü