Bediüzzaman Said Nursi'yi müceddid olarak görüyoruz . Said Nursi Türkiye coğrafi sınırları içinde yaşamıştır ve böyle mühim biri bu topraklardan çıkmıştır. Türkler seçilmiş bir millet mi ki bu topraklardan çıkmıştır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

İslam coğrafyasındaki kavimler iki çeşittir. Birisi köklü ve kesretli olan büyük kavimler, diğeri ise bu köklü ve kesretli kavimlerle etle tırnak gibi olan küçük ve ekalliyetteki kavimlerdir. Büyük kavimler genelde Araplar, Türkler, Farisilerdir. Küçük kavimler ise, yüzlerle ifade edilebilir. Zaten tarihte hilafet de bu büyük kavimlerin elinde, diğer kavimlerin yardımı ve kardeşliği ile sürdürülmüştür.

Türkler İslam’a bin yıl hizmet etmiş ve bayraktarlığını yapmış ve cihanın her tarafına İslam’ı yaymıştır. Bu külli hizmetine binaen Peygamber Efendimizin (asv) senasına da mazhar olmuştur. Böyle bir kavmi sırf dine hizmetlerinden dolayı takdir ve sena etmek milliyetçilik değil, hakşinaslıktır. Üstad Hazretlerinin bu millet içinde çıkması da Türklerin bu bin yıllık hizmetine Allah’ın bir hediyesi, bir ikramı nazarı ile bakmak gerekir. Yoksa -haşa- Türkler diğer millet ve kavimlerden üstün olduğu için seçilmiş değildir. Hem üstünlük takvadadır, kim takvaya sarılır ise o üstündür, bunun ırkı ve kavmi olmaz.

Nitekim şu ayet bu manada yorumlanmıştır:

"Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki, Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allahı severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorludurlar. Allah yolunda mücahede eder ve bu hususta dil uzatan hiçbir kimsenin ayıplamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın öyle bir lütfudur ki dilediğine verir. Allah vâsi ve alîmdir (ihsanı boldur, her şeyi hakkıyla bilir)." (Maide, 5/54)

İslâm tarihinin başlangıcında üçü Hz. Peygamber (asv)’ın vefatından önce olmak üzere on bir toplu irtidad vak’ası olmuştur. Geriye kalanı Hz. Ebû Bekir (r.a.) devrinde yer almıştır.

Allah’ın dinine sahip çıkacak topluluk kavramı da çok geniştir. Çeşitli zaman ve mekânlarda İslâm tarihi boyunca, bu evsafta topluluklar Allah’ın lütfu ile eksik olmamıştır. Bu ayete masadak olan toplumlardan birisi de Osmanlı ve Selçuklu dönemini içine alan Türk milletinin İslam dinine olan hizmetidir.

Üstad Hazretleri bu hakikati şu şekilde tasvir ediyor:

"İşte, ey ehl-i Kur’ân olan şu vatanın evlâtları! Altı yüz sene değil, belki Abbasîler zamanından beri, bin senedir Kur’ân-ı Hakîmin bayraktarı olarak bütün cihana karşı meydan okuyup Kur’ân’ı ilân etmişsiniz. Milliyetinizi Kur’ân’a ve İslâmiyete kal’a yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş tehâcümâtı def ettiniz. Tâ فَسَوْفَيَاْتِىاللهُبِقَوْمٍيُحِبُّهُمْوَيُحِبُّونَهُاَذِلَّةٍعَلَىالْمُؤْمِنِينَاَعِزَّةٍعَلَىالْكَافِرِينَيُجَاهِدُونَفِىسَبِيلِاللهِ âyetine güzel bir mâsadak oldunuz. Şimdi Avrupa’nın ve frenk-meşrep münafıkların desiselerine uyup şu âyetin evvelindeki hitaba mâsadak olmaktan çekinmelisiniz ve korkmalısınız."(1)

"Salisen: Dinar'ın Baraklı imamı Süleyman'ın ehemmiyetli mektubuna karşı yazınız ki: Türkler hakkında senâ-i Peygamberî muhakkaktır. Birkaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş; hadis var. Fakat bu hadisin hakikî sureti ne olduğunu, yanımda kütüb-ü hadisiye bulunmadığından bilemiyorum. Fakat mânâsı hakikat ve Türk milletinin senâ-i Peygamberîye mazhar olduğu hakikattir. Bir nümunesi Sultan Fâtih hakkındaki hadistir."(2)

Üstad Hazretlerinin eserlerini incelediğimizde, zerre kadar milliyetçiliğe prim ve geçit vermediğini aşikar bir şekilde görürüz. Yoksa sadece belli cümleleri cımbızla çekip nazara vermek, konu bütünlüğünü gözetmeden hükme varmak insaf ve muhakeme ile bağdaşmaz. Türkler İslam’a samimi ve sadık oldukları için seçilmişler diyebiliriz. Yoksa üstün bir ırk oldukları için seçilmişler demek, dalalet ve sapkınlıktan başka bir şey olmaz.

Tekrar Üstad'ı dinleyelim:

"Ben herşeyden evvel Müslümanım ve Kürdistan'da dünyaya geldim. Fakat bu Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sadık ve en halis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek ve hizmet-i Kur'âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan, bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakikî ve civanmert bin Türk gençlerini işhad edebilirim."(3)

Dipnotlar:

(1) bk. Mektubat, Yirmi Altıncı Mektup, Üçüncü Mebhas.

(2) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (33. Mektup)

(3) bk. Tarihçe-i Hayat, Eskişehir Hayatı.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...