"Ben istiyorum ki, ben o olsam, belki o adamım." Burada bir görev isteme var. "Ben sevab kazanayım, bu güzel mes'eleyi ben söyliyeyim." Bunun da ihlasa zarar vereceği ifade ediliyor. İki ifadeyi birlikte nasıl anlayabiliriz?
Değerli Kardeşimiz;
"Hazret-i Şeyh, veraset-i mutlaka noktasında, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın kadem-i mübarekini omuzunda gördüğü için, kendi kademini evliyanın omuzuna o sırdan bırakıyor. Kasidesinde zahir görünen, temeddüh ve iftihar değil, belki tahdis-i nimet ve âli bir şükürdür. Yalnız bu kadar var ki, muhibbiyet makamı olan makam-ı niyazdan mahbubiyet makamı olan nazdarlık makamına çıkmış. Yani tarik-i acz ve fakrdan, meşreb-i aşk ve istiğraka girmiş. Ve kendine olan niam-ı azime-i İlâhiyeyi yâd edip, bihakkın müftehirane şükretmiştir."(1)
Nefsini ıslah edip itaat altına alan büyük zatların tahdis-i nimet kabilinden sözlerini, fahirlenme ve gururlanma olarak anlamamak gerekir. Şah-ı Geylani Hazretlerinin yukarıdaki ifadeleri de buna bir örnektir.
Yani nefsi devam ve cari hâlde olan bir insanın sözleri gurur ve fahre gidebilir, ama nefs-i kamile olan büyük zatların sözlerinin fahre ve gurura incirar etmesi pek mümkün değildir.
Yani burada temel ölçü, nefsin arınmış olup olmamasıdır. Üstadımızın nefsi kamile olduğu için, bu sözlerinde bir fahir ve gurur gözetmesine ihtimal vermiyoruz...
(1) bk. Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Sekizinci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar