"Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez." ifadesini açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
YİRMİNCİ ÂYET: وَنُنَزِّلُ مِنَ الْقُرْاٰنِ مَاهُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ
"Şu âyet-i azîme sarîhan Asr-ı Saadette nüzûl-ü Kur’ân’a baktığı gibi, sair asırlara dahi mânâ-yı işârîsiyle bakar. Ve Kur’ân’ın semasından ilhâmî bir surette gelen şifadar nurlara işaret eder."
"İşte, doğrudan doğruya tabib-i kulûb olan Kur’ân-ı Hakîmin feyzinden ve ziyasından iktibas olunan Risaletü’n-Nur, benim çok tecrübelerimle umum mânevî dertlerime şifa olduğu gibi, Resâili’n-Nur şakirtleri dahi tecrübeleriyle beni tasdik ediyorlar. Demek Resâili’n-Nur bu âyetin bir mânâ-yı işârîsinde dahildir."
"Ve bu duhulüne bir emare olarak, مَاهُوَ شِفَاءٌ وَرَحْمَةٌ لِلْمُؤْمِنِينَ’ nin makam-ı cifrisî 1339 ederek, aynı tarihte Kur’ân’dan ilham olunan Resâili’n-Nur bu asrın mânevî ve müthiş hastalıklarına şifa olmakla meydana çıkmaya başlamasından, bu âyet ona hususî remzettiğine bana kanaat veriyor. Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez."(1)
Kur’an ayetlerinin muhkem (manası ve hükmü açık) manalarında şahsi kanaat geçerli değildir. Kim manası ve hükmü kati ve açık olan ayeti, şahsi görüş ve yorumlara dayanarak tersi bir hüküm ve mana çıkarırsa, bu sapkınlık olur.
Ama ayetin muhkem manasını kabul etmekle birlikte bir de ayetin işari ve remzi manalarına dayanarak tevil ve tabir yoluna gitmek Ehl-i sünnet kaidesince caiz ve makbuldür. Bu müfessirin şahsi bakış açısı ve kanaatidir, kabul edip etmemek okuyucuya kalmış bir şeydir.
“Ben kendi kanaatimi yazdım; kanaate itiraz edilmez.” cümlesi bu inceliğe işaret etmektedir. Bu tarz kanaatler ayetin kesin bir anlamı gibi lanse edilirse o zaman itiraza ve redde konu olur. Çünkü ayeti her müfessir farklı anlayabilir.
Tarihte birbirinden farklı, hatta bazen birbirine zıt tefsirlerin çıkması bu yüzdendir. Birisi çıkıp "Kur’an ayetleri Risale-i Nur'a işaret etmiyor." dese, bu adam sadece Üstad'ın kanaatine muhalefet etmiş olur, ayete muhalefet etmiş olmaz.
Üstadımız meseleyi şu şekilde izah etmektedir:
"Ben de Kur'ân'dan istimdat eyledim. Birden, otuz üç âyetin mânâ-yı sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan, mânâ-yı işârî tabakasında ve o mânâ-yı işârî külliyetinde dahil bir ferdi Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne, medâr-ı imtiyazına bir kuvvetli karine bulunmasını, bir saat zarfında hissettim; ve bir kısmı, bir derece izah ve bir kısmı mücmelen gördüm. Kanaatimde hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı. Ben de, ehl-i imanın imanını, Risale-i Nur'la muhafaza niyetiyle o kat'î kanaatimi yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartıyla verdim. Ve o risalede, biz demiyoruz ki, 'âyetin mânâ-yı sarîhi budur' tâ hocalar 'Fihi nazarun' desin."
"Hem dememişiz ki, 'Mânâ-yı işârînin külliyeti budur.' Belki diyoruz ki, mânâ-yı sarîhinin tahtında müteaddit tabakalar var; bir tabakası da mânâ-yı işârî ve remzîdir. Ve o mânâ-yı işârî de bir küllîdir; her asırda cüz'iyatları var. Risale-i Nur dahi bu asırda o mânâ-yı işârî tabakasının külliyetinden bir ferttir."
"Ve o ferdin kasten bir medar-ı nazar olduğuna ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ulema beyninde câri bir düstur-u cifrî ve riyaziyle karineler, belki hüccetler gösterilmişken, Kur'ân'ın âyetine veya sarahatine değil incitmek, belki i'câz ve belâğatine hizmet ediyor. Bu nevi işârât-ı gaybiyeye itiraz edilmez. Ehl-i hakikatın, nihayetsiz işârât-ı Kur'âniyeden had ve hesaba gelmeyen istihracatlarını inkâr edemeyen, bunu da inkâr etmemeli ve edemez."(2)
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, Birinci Şua.
(2) bk. Kastamonu Lâhikası, (111. Mektup).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü