Beşinci Hakikatte şefkat kapısından âhiretin ispatına giriliyor ve “Ubudiyet-i Muhammediye” nazara veriliyor. Bâb-ı şefkatle, Ubudiyet-i Muhammediyenin münasebetini, İsm-i Mucîb ve Rahîm’in bu mevzuyla alâkasını anlatır mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

“Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.”(1)

hadis-i kudsîsi, öncelikle Peygamber Efendimize (asm) bakmakla birlikte, bu hadis

“Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etmeleri için yarattım.” (Zâriyât, 51/56)

âyetiyle birlikte düşünüldüğünde, bu âlemin insanlar için, insanın da ibadet ve marifet için yaratılmış olduğu anlaşılır ve söz konusu kudsî hadisin de bütün insan nevine baktığı söylenebilir. Şu var ki, bütün feleklerin ibadet ve tesbihleri insanın tesbih ve ibadeti yanında ne kadar noksan kalırsa, âvamın ibadetleri de peygamberlerin ibadeti yanında o kadar nâkıs kalır. Peygamberlik müessesesi de bir daire şeklinde düşünüldüğünde, onun merkezinde Hz. Muhammed (asm) bulunur.

Bediüzzaman Hazretlerinin şu ifadesi kâinatın yaratılmasından esas maksadın, ubudiyet-i Muhammediye olduğu en güzel şekilde ortaya koymaktadır:

“Hem İsm-i Âzam’a mazhar olan Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm’ın bir âyette mazhar olduğu feyz-i İlâhî, belki bir peygamberin umum feyzi kadar olabilir.”(2)

Bütün peygamberlerin ortak sünneti olan şefkat, yani insanlara acıyıp merhamet etmek ve onları cehennem azabından kurtarmak için bütün güçleriyle çalışmak, Peygamber Efendimizin (asm.) kalbinde en mükemmel mânâda hükmetmiştir. İşte ubudiyetin zirvesindeki o eşsiz Peygamber (asm), şefkatin en ileri mertebesiyle bütün insanların öncelikle iman ederek ebedî saadete nail olmalarını bütün ruh u canıyla istemekte ve bunu Rabbinden niyaz etmektedir. Cenâb-ı Hak “Mucib” ismiyle bu en ehemmiyetli duâyı kabul etmiş, “Rahim” isminin tecellisiyle insanları yokluktan kurtarıp, iman edenleri cennetine davet etmiştir.

Bilindiği gibi “Rahman” ismi bütün canlılara bakar. O Rahman, her canlının bütün ihtiyaçlarını, organlarını ve rızkını lütfuyla vermektedir. “Rahim” ismi ise daha çok âhirete bakar, oradaki sonsuz nimetleri hatırlatır. Rahîm ismine “müminleri lütfuyla cennete, kâfirleri de adliyle cehenneme koyan” şeklinde mana verilmektedir. Kâfirlerin yokluğa terk edilmeyip cehennemde de olsa hayatlarının devam ettirilmesi onlara bir çeşit rahmettir.

Allah Resulünün (asm.) bütün insanlık adına ettiği duânın kabul olmasıyla, sadece insanlar yokluktan kurtulmakla kalmayacaklar, bu muhteşem kâinat da “meyveleri yokluğa giden bir hikmetsiz ağaç” olmaktan kurtulacaktır. O halde onun duâsı bütün varlık âleminin müşterek talebidir.

Dipnotlar:

(1) bk. Acluni, II, 164; Hakim el Müstedrek, II/615.
(2) bk. Sözler, Yirmi Dördüncü Söz, Üçüncü Dal.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.928
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

şeref askar

Kanaatimce Rahman esması risalete, Rahim esması velayete bakar. Risaletiyle insanları İslam'a ve Kur'an'a, ubudiyetiyle ve velayetiyle insanları Allah'a çağırır.

Velayette en keskin tarik, şefkattir. Bu şefkatin muktezası ubudiyettir. Bu şefkatin bir neticesi şefaattir. Bu şefaatin vüsati ubudiyete bakar.

Ubudiyettin temeli de duadır. Bu duanın kabulü, Mucîb esmasına bakar.



ONİKİNCİ HAKİKAT:
Bâbu'r-Risaleti ve't-Tenzil'dir.
"Bismillahirrahmanirrahîm"in cilvesidir.
Sözler (RNK) - 97


BEŞİNCİ HAKİKAT:
Bâb-ı şefkat ve ubudiyet-i Muhammediyedir (Aleyhissalâtü Vesselâm).
İsm-i Mücîb ve Rahîm'in cilvesidir.
Sözler (RNK) - 76

ONÜÇÜNCÜ REŞHA:
Acaba bütün efazıl-ı beni-Âdemi arkasına alıp, Arz üstünde durup, Arş-ı A'zama müteveccihen el kaldırıp dua eden şu şeref-i nev'-i insan ve ferîd-i kevn ü zaman ve bihakkın fahr-i kâinat ne istiyor?
Bak dinle: Saadet-i ebediye istiyor, beka istiyor, lika istiyor, Cennet istiyor.
Hem meraya-yı mevcudatta ahkâmını ve cemallerini gösteren bütün esma-i kudsiye-i İlahiye ile beraber istiyor.
Hattâ eğer rahmet, inayet, hikmet, adalet gibi hesabsız o matlubun esbab-ı mûcibesi olmasa idi; şu zâtın tek duası, baharımızın icadı kadar kudretine hafif gelen şu Cennet'in binasına sebebiyet verecekti.
Evet nasılki onun risaleti şu dâr-ı imtihanın açılmasına sebebiyet verdi.
Öyle de, onun ubudiyeti dahi öteki dârın açılmasına sebebdir.
Sözler (RNK) - 262

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...