"Bil ey nefs-i emmare! Sen metalibinin en güzelleri içinde pûyan iken, yine ittihamda bulunuyorsun... Tuh, tuf senin bu deni himmetine!.. Nasıl olur da sen, daimi bir sultanı, zail ve deni bir fakire hizmetkâr ediyorsun." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Bil ey nefs-i emmare! Sen metalibinin en güzelleri içinde pûyan iken, yine ittihamda bulunuyorsun. Zira bazen güya dünyayı hor görüp, ahiretin umuruna müştak oluyorsun. Lakin bu taleb ve iştiyakın mana-yı harfî ile oluyor. Yani senin bu iştiyakın ise, ta ki dünya fena ve zevaliyle sana bulanmasın. Şu halde senin ahirete olan bu iştiyakın, fenanın elimane darbesine karşı bir tesellidir. Tuh, tuf senin bu deni himmetine!.. Nasıl olur da sen, daimi bir sultanı, zail ve deni bir fakire hizmetkâr ediyorsun. Ve hem nasıl daim ve müstemir olan sultanî bir kasrın altındaki cevahirlerle süslenmiş sütunları çekerek; bazı hayvanatın bir gecelik konaklayıp durmaları için yaptığın (kümes gibi) bir hanın altına veriyorsun. İşte sen bu haletinle kasr-ı ahireti başına yıkıyor ve cennetin baki semeratını daha olgunlaşmadan ve henüz kemale ermeden ve kazanmadan şu dünyanın yalancı bostanında yemek istiyorsun."(1)
Dünyanın fani olması dünyaya bağlanmış dünyaya müştak olan kalbe çok acı veriyor. Çok şiddetli bir darbe indiriyor. Nefis bu acıyı hafifletmek ve dünyanın fani olmasından gelen darbeleri emmek amacı ile ahiret hayatını kullanıyor, kendine bu yolla bir teselli oluşturmaya çalışıyor. Yani ahiret inancını dünya saadetine bir dirsek ve bir basamak olarak kullanıyor. Ahirete olan sevgisi bizzat olmuyor manay-ı harfi yani dünya adına oluyor.
Ahiret inancını hayatından tamamen çıkarsa dünyanın fena ve fani yüzü dünyadan tam zevk almasını engelleyecek. Çok sevdiği dünyevi şeyler çabuk yok olduğu için, acısı lezzetini geçecek bu da nefsin işine gelmeyecek. Nefis bu durumdan sıyrılmak için yani dünyanın faniliğinden gelen acıları hafifletmek için ahireti kullanıyor. Bu sebeple ahiret sevgisi hakiki değil mecazi oluyor.
“Şu halde senin ahirete olan bu iştiyakın, fenanın elimane darbesine karşı bir tesellidir. Tuh, tuf senin bu denî himmetine!..” bu cümle ile "Ahireti dünyanın adi işlerine alet eden bir insanın himmet ve gayreti alçak değil de nedir?" diye ders veriliyor.
Değerli şeyleri korumak için imal edilen çelik kasayı, kasanın içindeki altından ve elmastan daha çok değer vermek yanlıştır. Hatta kasaya zarar gelmemek için elmas ve altınları kasanın mahfazası için kullanmak nasıl ahmaklık ise, dünyayı korumak için ahireti kullanmak da aynı derecede bir ahmaklıktır.
“Nasıl olur da sen, daimî bir sultanı, zail ve deni bir fakire hizmetkâr ediyorsun.”
Daimi sultan iki farklı şekilde anlaşılabilir.
Birincisi: Daimi sultan burada ebedi ahiret hayatı, alçak fakir ise fani dünya hayatı oluyor. Ahiret gibi daimi ve değerli bir hayatı dünyaya tabi kılmak, sultanı adi ve değersiz bir fakire hizmetçi kılmak gibi oluyor.
İkincisi: İnsana ahireti kazanmak için verilen sultan gibi duygu ve cihazları fani dünyanın adi işlerinde kullanmak anlamına geliyor. Akıl, kalp, vicdan, ruh gibi latifeler, insana verilmiş çok değerli aynı zamanda beka ile tatmin olabilecek sultanlardır. Bu duyguları adi dünyanın adi işlerinde çarçur etmek deni himmetlik oluyor.
1) bk. Mesnevi-i Nuriye, (trc. Badıllı).
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü