"Binaenaleyh, ilm-i muhit-i ezelîde temessül eden imkânî vücutlar, vücud-u vücubînin tecellîyât-ı nuriyelerine ayna ve mâkesdirler..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Binaenaleyh, ilm-i muhit-i ezelîde temessül eden imkânî vücutlar, vücud-u vücubînin tecellîyât-ı nuriyelerine ayna ve mâkesdirler. Öyleyse, ilm-i ezelî imkânî vücutlara ayna olduğu gibi, imkânî vücutlar da vücud-u vücubîye aynadır. Sonra o imkânî vücutlar, ilm-i ezelîden vücud-u haricîye intikal etmişlerse de, vücud-u hakikî mertebesine vasıl olmamışlardır."(1)
Eşyanın Allah’ın ilmindeki haline mahiyet deniliyor. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri ise bunlara a’yân-ı sabite ismini veriyor. Bu mahiyetler “imkânî vücudlar”dır. Yani, henüz yaratılmadıkları için var edilmeleri de mümkündür, edilmemeleri de. Bunlar Cenab-ı Hakk'ın ilmine birer ayine, birer makestirler. Yaratıldıklarında ise Allah’ın hem ilmine hem kudretine hem de diğer sıfatlarına ve esmâsına ayna olurlar.
Bütün eşya kesreti ifade eder, bunların tümü “ilm-i muhit-i ezelîde” vahdete ererler. Yani, hepsi Allah’ın ezelî ilminde mevcutturlar. İlim dairesindeki bu “imkânî vücudlar”, “vücûd-u vücûbî” de yani Allah’ın vacib ve vahid olan varlığında vahdete ererler.
Bu vesileyle Risale-i Nurlarda geçen “esmâ-i İlâhiyenin gölgelerinin gölgeleri” ifadesine de kısaca temas edelim. Bütün varlık âlemi, yaratılmadan önce Allah’ın ilminde mevcut idiler. Onların bu imkânî vücudları “esmâ-i İlâhiyenin gölgeleri”dir. Meselâ, henüz yaratılmayan bütün rızıkların Allah’ın ilmindeki mahiyetleri Rezzak isminin gölgeleridirler. Bu rızıklar yaratıldıklarında, gölgesinin gölgesi olmuş olurlar. Mesela, bir elma, Allah’ın ilmindeki ilmî vücudunun (mahiyetinin) gölgesidir, ondan haber verir. Mahiyeti ise Rezzak isminin gölgesi olduğundan söz konusu elma "gölgenin gölgesi" olmuş olur.
İmkanî vücutlar ilm-i ezelîden gelmektedir ve onları yaratan bir Vacibü'l-Vücud'un esma ve sıfatını gösteriyorlar.
(1) bk. Mesnevi-i Nuriye, Habbe, Zeylü'z-Zeyl.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Vücud mertebesinde ilmin irşadı
Mesnevî-i Nuriye’deki Habbe’nin Zeylü’z-Zeyil’in ilk ‘İ’lem’in sonundaki şu ifadeyi okuyalım: “Vücud-u haricî, vücud-u misalîden daha sabit, daha muhkemdir. Vücud-u haricîden bir nokta, vücud-u misalîden bir dağı içine alabilir. Kezâlik, vücud-u vücubî daha kavi, daha râsih, daha sabittir. Belki de vücud-u hakikî, vücud-u haricî ondan ibarettir.
Binaenaleyh, ilm-i muhit-i ezelîde temessül eden imkânî vücutlar, vücud-u vücubînin tecellîyât-ı nuriyelerine ayine ve mâkesdirler. Öyle ise, ilm-i ezelî imkânî vücutlara ayine olduğu gibi, imkânî vücutlar da vücud-u vücubîye ayinedir. Sonra o imkânî vücutlar, ilm-i ezelîden vücud-u haricîye intikal etmişlerse de, vücud-u hakikî mertebesine vasıl olmamışlardır.”
Bu ifadeden anladığımızı şu misalle nakledelim:
Çok katlı binanın projelendirilmesindeki odalar, içindeki eşyalar ve bunların yapımı aşamalarını ihtiva eden bilgi ve belgelerin hepsi sembolik, misalî, temsilî manalarında olup her birinin imkânî varlıkları vardır. Yani maddî varlık âlemine, boyutuna çıkma imkânına sahiptirler.
İşte bunların imkânî boyuttaki proje hâlleri yani kâğıt ya da ekrandaki kapladıkları sanal alanı ile maddî ve gerçek âlemdeki kapladıkları alanı kuşatır ve içine alabilecek potansiyelde oldukları anlaşılır. Proje hâli; ilme işaret olurken, uygulanarak varlık kazanacak konumlarının da öncesinden ekrana yansımış, sonraki maddî varlığına delil olmaktadır. Projedeki meselâ çizilen bir masa, uygulama ve yapımı sonrasındaki hâli ile maddî bir vücud kazanmış olsa bile henüz proje aşamasındaki hâliyle henüz hakikî vücud mertebesine erememiş durumdadır.
Aynen onun gibi, ilim manasında olan projedeki şeyler, potansiyel olarak maddî vücuda aday olmaları, bilinen bir gerçektir. Aynı zamanda projedeki hâllerinde, öncelik sonralık diye bir şey söz konusu değildir, zira onlar sanaldır, bilgidir.
Allah’ın ilminin bir çeşiti olan kaderdeki eşya ve hâdiseyi; ilmî ve imkânî keyfiyetleri ile varlık kazanması gerekli olan tasarımlar olarak bilinip bunlar için zamansal sıralama düşünülmemesi gerekir diye anlamak mümkündür. İşte kadere bu noktadan bakarsak, Allah’ın geleceği bilmesi meselesi daha rahat anlaşılır, inşaallah.