"Binaenaleyh, kudret-i ezeliyenin bir lem'ası kudretin hâsiyetine mâlik olduğundan, esbabın binler lem'asından ve esbabın sultanından daha tesirlidir. Çünkü bunda tecezzî ve inkısam vardır, kudret-i ezeliyede ise yoktur." cümlelerinin izahı nasıldır?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın kudreti ezelî ve ebedî olduğu için, onda mertebe yoktur, zerre ile güneş o kudret karşısında eşittir.
Allah, zerre için az, güneş için çok kudret sarf ediyor değildir. Böyle olsaydı Allah’ın kudretine mertebe verilmiş olur ki, bu da batıldır. Allah bir çiçeği de koca bir baharı da sonsuz kudreti ile yaratıyor. O sonsuz kudret karşısında çiçek ile bahar eşittir.
Bir damla su, zatında ışık sahibi değil iken, Güneşe yüzünü çevirdiğinde ışığa, yedi renge ve ısıya sahip olabildiği gibi, zerreler de ilimden, iradeden ve kuvvetten yana hiçbir nasipleri olmadığı halde Allah’ın kudretine mazhar olduklarında “esbabın binler lem’asından ve esbabın sultanından daha” fazla işler görürler.
Bir asker orduya istinad ettiği için, ordu kadar bir güce sahip olur ve büyük işler yapar.
Allah’ın sıfatlarında tecezzi, yani cüzlere, parçalara bölünme yoktur. Çünkü bütün İlâhî sıfatlar sonsuzdurlar, sonsuz ise bölünmez.
Üstad bu mânayı akla yaklaştırmak için, "Kudretin bir lem’ası ile kudret-i ezelî arasında fark yoktur" buyuruyor.
Üstad Hazretleri bu çok mühim hakikati, “Çünkü bunda tecezzî ve inkısam vardır, kudret-i ezeliyede ise yoktur” şeklinde ifade ediyor.
Ticarî hayatımızdan bir misal verelim: Bir iş adamının yüz bin lira sermayesi varsa, yapmayı düşündüğü işlerin ehemmiyetine ve kapasitesine göre bu sermayeyi kısımlara ayırır. Meselâ, üç ayrı iş yapacaksa, birine altı yüz, diğerine üç yüz, bir başkasına da yüz bin lira tahsis eder. Her birine ayrılan sermaye miktarınca iş görülür ve kâr edilir.
İlâhî kudretin icraatı ve tasarrufu buna hiç benzemez. Karıncayı yürüten de, gezegenleri döndüren de aynı İlâhî kudrettir. Bunlardan birine az, diğerine fazla kudret sarf ediliyor değildir. Her ikisi de sonsuz kudretle, aynı kolaylıkla yaratılır ve yine aynı kolaylıkla sevk ve idare edilir. O’nun kudretinde bölünme ve parçalanma olmaz. Ne kadar âlem yaratırsa yaratsın, o kudrette bir azalma olduğu da düşünülemez.
Şu var ki, o sonsuz kudret her varlığın mahiyetine, kabiliyetine göre tecelli eder. Aynı güneşin ışığından küçük bir cam parçasıyla büyük bir aynanın, bir su birikintisiyle denizlerin, okyanusların istifadeleri aynı olmadığı gibi, Allah’ın sonsuz kudretinin eşyadaki tecellileri de o varlıkların mahiyetlerine göre farklılık gösterir.
Şunu da ehemmiyetle ifade edelim ki, sonsuz kudret hiçbir varlıkta tecelli etmez, zira her varlık sınırlıdır. Cennet o sonsuz kudretin en büyük aynası olmakla birlikte, sonsuz kudret onda da tam tecelli etmez.
“Ve keza, külfet ve uğraşmak da yoktur. Çünkü kudret Sâniin zatına zatîdir, a’razî değildir. Acz, kudretine tahallül edemez. Kudretin bir lem’asına zerreler, şemsler mütesavidir. Büyük, küçükten ağır ve zahmetli değildir.”
Araz; “bir şeyin zatında olmayıp, ona sonradan ilave edilen hususiyetler, arızî haller” demektir; lambanın ışığı yahut duvarın boyası gibi.
Allah’ın kudreti zatîdir; yani kendi zatından olup, hariçten verilmiş değildir. Yirmi Dokuzuncu Söz’de ifade edildiği gibi, “Bir şey zatî olsa onun zıddı ona ârız olamaz.”
Bizim kudretimiz zatî olmadığı için acze düşüyoruz, hayatımız zatî olmadığı için ölüyoruz, gençliğimiz zatî olmadığı için ihtiyarlıyor ve sıhhatimiz zatî olmadığı için hastalanıyoruz.
Allah’ın kudreti zatî olduğundan ona acz tahallül edemez, yani onun içine giremez. Acz giremeyince de bir ile bin, zerre ile küre, az ile çok, cüz ile kül o kudret için eşit olur; hepsini aynı kolaylıkla yaratır ve idare eder.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar