"Bir insan, bir memlekette münteşir bulunan çiçekler envaını, nümunegâh küçük bir bahçesinde cem eder ve bir dükkâncı, bütün mallarındaki nümuneleri bir listede cem eder." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
İnsan, fıtrat ve sahip olduğu istidat ve kabiliyetler açısından bütün âlemlerin ve bütün mahlukatın bir fihristesi ve misali gibidir.
Allah’ın güzel isimleri içinde nasıl bir ism-i azam varsa, bu isimlerin mazharları içinde de bir mazhar-ı azam vardır ki, bu da insan ve onun mahiyetidir.
Her mahluk Cenâb-ı Hakk’ın isimlerine aynadır, lakin en cami’ ve en geniş ayna insandır. Mesela Güneş, yedi rengi ve yedi sıfatıyla bütün şeffaf şeylerde, kabarcıklarda, cam parçalarında ve denizin yüzünde tecelli etmektedir. Ancak Güneş'in denizde tecelli etmesiyle küçük bir aynada tecelli etmesi arasında büyük fark vardır.
"Nasıl ki, esmada bir ism-i azam var, öyle de o esmanın nukuşunda dahi bir nakş-ı azam var ki, o da insandır." (Sözler, 33. Söz, Otuz Birinci Pencere)
Evet, insan Allah’ın bütün sıfat, şuunat ve isimlerine tam bir ayna ve tam bir makestir. İnsanın maddesi ve cirmi küçük olsa da sahip olduğu duygular ve istidatlar sayesinde Allah’ın bütün isimlerine mazhar olacak bir mahiyete sahiptir. Üstad Hazretlerinin ifadesiyle,
"... mahiyet-i insaniye, şu kâinatın bir misal-i musağğarı olduğundan, âdeta âlemde ne varsa insanda nümunesi vardır." (Sözler, Yirmi İkinci Söz, Birinci Makam.)
“Misal-i musağğar”, küçültülmüş misal, numune, maket demektir. Yani bu kâinatın küçültülmüş şekli. Küçültme (tasğir) fiili âlemde öyle harika bir şekilde icra edilmiş ki, şu muhteşem âlem, mevcut hâlini yine muhafaza etmekle birlikte, ondan onu temsil edecek küçük âlemler süzülmüş. Ağacı süzüp meyveye sıkıştıran kudret ve hikmet eli, aynı kanunla nice âlemleri insana yerleştirmiş.
Nasıl ki bir meyvenin veya çekirdeğin içinde temsil ettiği ağacın bütün hususiyetleri ve güzellikleri nüve, plan ve proje olarak mevcut ise, kâinatın çekirdeği ve meyvesi olması hasebiyle insanda da, bütün âlemlerin numunesi plan ve fihriste olarak mevcuttur.
İnsan, okuduğu bir eserin hülasasını, özetini çıkarır. Bu hülasa asıl eserin küçük bir misalidir. Ama “şu hülasa yardımıyla eserin tamamını yeniden ortaya koy” deseniz bundan âciz kalır. Fakat bir çekirdek öyle mi? Toprağa attığınızda ağacının tamamını yeniden size takdim edebiliyor.
“Küçültülmüş misal” ifadesini şöyle de anlamak mümkün:
Âlemlerde tecelli eden ilahi isimler, insanda da tecelli etmiş. Bu tecelliler de kâinattaki hadsiz tecellilerin bir küçük misali gibi...
Mesela, her varlığa bir sûret. Bir şekil takılmış, Musavvir isminin bir cilvesi ile... İşte Güneş'e, Ay'a, dağa, dereye, her ovaya, her deryaya ve nihayet her bitki ve hayvana ayrı bir suret takan Allah, bu suretler âleminin bir küçük misalini de insana lutfetmiş. Onun da gözünün sureti, kulağınınkine benzemiyor; kalbinin şekli böbreğininkine...
Muhyi, yani hayat verici isminin tecellisiyle meleklerden cinlere, hayvanlardan insanlara kadar nice varlıklar hayat nimetine kavuşmuşlar. Bu tecellilerin bir küçük misali de insana lütfedilmiş insan, hayat sahibi bir ruha kavuşmuş ve o ruhun hayat sıfatıyla bedenin bütün hücreleri hayattar olmuşlar.
Zâhir ve Bâtın isimlerinin cilveleriyle, her şeyin bir iç, bir de dış yüzü halkedilmiş. Denizin içi balıklarla şenlendirilmiş; sema ülkesi meleklerle. Bunun bir küçük misali de insanda görülüyor. Onun da bir görünen vechi var, bir de görünmeyen iç âlemi...
İlahi isimlerin tecellilerinde bir perde daha ileri gittiğimizde, ilahi sıfatları tefekkür edebiliriz. Bu sıfatlardan misal olarak ikisi üzerinde kısaca duralım.
Güneş yapmak ancak ilahi kudretle olabilir, bunun yanında Güneşe de bir kuvvet bahşedilmiş. Keza atom yaratmak da ancak Allah’a mahsus ve o atoma da bir kuvvet yerleştirilmiş. İşte bu mananın, bu kanunun bir küçük misali de yine insanda mevcut, sonsuz kudretiyle yarattığı âlemlerden, insanı yine sonsuz bir hikmetle süzen Allah, o şerefli mahlukuna da bir kudret lutfetmiş. İşte bu kudret, âlemdeki varlıklara dağıtılan kuvvetlerin bir küçük misali..
İrade sıfatı da öyle.. Her şey ilahi iradeyle idare ediliyor, insan da her şeyiyle onun (c.c) tedbir ve tasarrufunda... İnsan, kendi vücudunda yine kendi iradesi dışında cereyan eden sonsuz faaliyetlerle de âlemdeki ilahi tasarrufların bir küçük misalini sergilemekte. Ve o, kendisini iradesiz varlıkların üstüne çıkaran ayrı bir ihsana mazhar olmuş; cüz’î iradeye sahip kılınması suretiyle.
"Evet, nasıl ki, insanın anasırları, kâinatın unsurlarından ve kemikleri, taş ve kayalarından ve saçları nebat ve eşcarından ve bedeninde cereyan eden kan ve gözünden, kulağından, burnundan ve ağzından akan ayrı ayrı suları, arzın çeşmelerinden ve madenî sularından haber veriyorlar, delalet edip onlara işaret ediyorlar. Aynen öyle de insanın ruhu âlem-i ervahtan ve hâfızaları levh-i mahfuzdan ve kuvve-i hayâliyyeleri âlem-i misalden... ve hakeza, her bir cihazı bir âlemden haber veriyorlar." (Lem’alar, 30. Lem'a, Altıncı Nükte)
Bu hikmetli ifadelerden aldığımız derse göre, insan kendinde mevcut, madde ve mana âlemleriyle, kâinattaki âlemlere bir küçük misal gibi... Şehadet ve gayb âlemlerinin, yani görünen ve görünmeyen âlemlerin birer küçük misali: Beden ve ruh...
Şu görünen insan bedeni, görünmeyen bir ruh kanunuyla sevk ve idare edildiği gibi, şu muhteşem kâinat da nice kanunlarla sevk ve idare ediliyor.
Meselenin bir de şu yönü var:
Kâinattaki birçok hakikatın insan ruhunda benzer tezahürleri görülüyor. Âlemde eşya için kullandığımız, yumuşak-sert, alçak-yüksek gibi ifadeleri, insanın iç dünyası, seciye ve ahlak âlemi için de kullanırız.
Aynı şekilde, insandan önce bu âleme misafir gelen hayvan ve bitkilerin de birtakım hususiyetleri insan ruhunda bir başka şekilde kendini gösterir. Bukalemun gibi renk değiştiren, tilki gibi kurnaz, canavar gibi insafsız, gül gibi şirin, diken gibi iğneleyici mizaçlar insanlık âleminde ayrı ayrı şahıslarda kendini gösteriyorlar.
Yine insanın ruh dünyası, âlemdeki muhtelif mahlukatın yaptıkları ayrı ayrı tesbihlerin, hamdlerin, tekbirlerin, ibadetlerin de bir küçük misalidir. Mahlukatın hal diliyle yaptığı nice tesbihleri insan, kal diliyle de terennüm ederek, âlemle bütünleşir.
Şu görünen âlemin yaptığı bütün tesbihleri temsil eden, onlardaki kemalatı, güzellikleri temaşa eden bir melekler âlemi mevcut. Her biri ayrı vazifelerde çalışan bu nuranî varlıkları da insanın his dünyası temsil ediyor. Böylece âlemin meyvesi olan insanda, melekler âlemi de bir bakıma temsilcilerini bulmuş oluyorlar.
Âlemdeki iğrenç manzaralar, pis kokular, leşler, bataklıklar da en ileri seviyesiyle yahut seviyesizliğiyle yine insanda ifadesini buluyor.
Ve bize kötülüğü aralıksız telkin eden nefsimiz şeytandan haber veriyor.
Hülasa; insan kâinatın küçültülmüş bir numunesidir. Yani insanı büyültsen kâinat, kâinatı küçültsen insan olur...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü