"Bir tek cilve-i irade ve o kanun-u emrî ziya, hararet, hava gibi dağılıp her yere gitmiyor. Çünkü gittiği yerlerin ortalarındaki uzun mesafelerde ve muhtelif masnularda hiçbir iz..." İntişar suretinde olmak ile vahdete delil olmasını açar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretlerinin ruhla alakalı tespitlerinden konumuza ışık tutacak bir bölüm:
“İnsanın, nasıl, ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki, bütün azasını ve eczasını birbirine yardım ettirir. Yani, irade-i İlahiye cilvesi olan evamir-i tekviniyeye ve o emirden vücud-u haricî giydirilmiş bir kanun-u emrî ve latife-i Rabbâniye olan ruh, onların idaresinde, onların manevi seslerini hissetmesinde ve hacatlarını görmesinde birbirine mani olmaz; ruhu şaşırtmaz.” (Sözler, Otuz Üçüncü Söz, Otuz Birinci Pencere)
Ruh, kendisindeki hayat sıfatıyla bedenin her organının, her hücresinin yanında hazırdır. Ancak, hayatın bütün bedende hükmetmesi ziyanın, ısının yahut havanın her tarafa yayılması gibi değildir. Aynen öyle de çekirdekteki ukde-i hayat dahi ağacın her tarafında bulunmakla birlikte bu keyfiyet havanın, ziyanın veya ısının yayılması gibi değildir. Ondaki hayat, bütün yapraklarda, çiçeklerde, meyvelerde de aynen bulunur. Âdeta bu ağacın ruhu hükmünde olan merkezdeki kanun her bir meyvenin ve yaprağın yanında zamansız ve mekânsız olarak bulunuyor.
On Altıncı Söz’de nuraninin akislerinin onun aynı olduğu, ancak aynaların kabiliyetine göre temessül ettiği kaydedilir ve misal olarak Cebrail aleyhisselam verilir. O nurani varlık, bir anda çok yerlerde aynen bulunur. Yine Lemaat’ta bu “aynen bulunmaya” misal olarak “kelime” verilir. Yani konuştuğumuz bir kelime bütün kulaklara aynen gider. Kulaklara giden kelime bizim konuştuğumuz kelimenin sureti yahut aksi değil, bizzat kendisidir. İşte, ukdenin hayatiyeti de ağacın tamamında aynen kendini gösterir. Bu hayatlar ukdedeki hayatın akisleri, timsalleri, misalleri değil, bizzat kendisidir.
"Ve o bir tek cilve-i irade ve o kanun-u emrî ziya, hararet, hava gibi dağılıp her yere gitmiyor. ... Hatta denilebilir ki, o cilve-i irade, o kanun-u emrî, o ukde-i hayatiye her birinin yanında bulunur, hiçbir yerde de bulunmaz." (Sözler, Otuz İkinci Söz, İkinci Mevkıf.)
Ruh, bedenin tümünü ihata eden sıfatlarıyla her hücrenin yanında olmakla birlikte, maddi ve kesif bir varlık olmadığı için hiçbir organda mekân tutmuş değildir.
Bu hakikat ukde-i hayat için de aynen geçerlidir. O da ağacın tamamını ihata ettiği halde hiçbir yerde bulunmaz.
Mahlukatın en aşağı mertebesinde olan ağacın binlerce meyve ve yaprağının Allah’ın bir kanunu, iradesinin bir cilvesi ile bir merkezden tedbir ve idare edilmesi ve bir meyvenin idaresi diğer meyvenin idaresine mâni olmaması nasıl gözümüz önünde cereyan ediyorsa, aynı şekilde maddeden münezzeh olan Allah da bir anda sosuz işleri birlikte, karıştırmaksızın yapıyor.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü