Bir yerde yapılan her dersten abla veya ağabeylerin haberi olması şart mı? Her açılacak dershane için merkezden izin alınması lazım mı?

Soru Detayı

- Cemaatimizin başındaki ablalar herkesin her yaptığından haberdar olmak istiyorlar.
- Kimse kendi başına orda burda hizmet yapmasın bölünmeyelim, şahsı manevi ile hareket edelim diyorlar. Ama bunu ısrarlı bir şekilde istiyorlar, yani bana bir yerde hizmet için rica ettiler ders okumak icin ve bunu abla duyunca konuşma yaptı sen orda ders yaparsan hakimiyet sahibi olursun diyor, yani bunda bir sakıncalı durum var mı? Şahsî bir hizmet mi oluyor o? 
- Medresedeki vakıf ablalar her yere hâkimiyet sağlamak istiyorlar, burayı merkez dershanesi bilip her yapacağınız şeyin buraya bildirilmesi lazım diyorlar. Ama yaptığımız dersleri başka bir dershane açılmasını onaylamıyorlar bize sormadan yapamazsınız şahsı maneviye girmiyor bu yaptığınız kime dayanıyorsunuz diyorlar bunlara hakları var mı?
- Bayanların bu şekilde erkek gibi hizmetleri doğru mu?
- Bulunduğu yerden başka her şeyle ilgileniyorlar kim ne açmış niye açmış bize sormuş mu vs

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Bu ve buna mümasil suallere iki cihetle cevap vermek lazımdır: Biri hakikate göre, ikincisi teamüle göredir.

Hakikate göre verilecek cevapta hiçbir problem, sıkıntı, meşakkat ve ihtilaflar zuhur etmez. Çünkü hanım kardeşlerimizin hizmetlerini ve statülerini şeriat çizmiştir.

Üstadımız ise şeriatta çizilmiş olan bu hak ve hukuku şöyle izah etmiştir:

"Kadınlar yuvalarından çıkıp beşeri yoldan çıkarmış; yuvalarına dönmeli"
...
"Rahatları evlerde, hayatı âilede. Temizlik ziynetleri. Haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemâli ismet, hüsn-ü kemâli şefkat, eğlencesi evlâdı."
(1)

Özetle: Kadınların yerleri evleridir. Eğlenceleri ise evlatlarıdır. Hocaları ise; kocalarıdır.

İslami aile yapısı ve standardı budur. Buna göre ne böyle bir suale ve ne de sualin sorulmasına sebebiyet veren meselelere ihtiyaç kalmaz.

Ancak asırlardan beri biriken meseleler ve problemler; bugün itibariyle böyle bir hayatı ve aileyi maalesef yaşamaya ve tahakkuk ettirmeye imkan bırakmamıştır. Dolayısıyla bu suale teamüle ve örfe göre cevap vermemiz icap eder. Çünkü ilcaat-ı zaman da bazı meselelerin değişmesine ve farklılaşmasına sebebiyet verebilir.

Evvela: Sevk ve idareye mahiyeti itibarıyla erkekler fıtraten daha muvafık ve yetenekli olarak yaratılmışlardır. Bu sebeple şeriatta, idare mesuliyeti erkeğe aittir. Hanım bacılarımızın erkeklerde olduğu gibi sevk ve idareye eşit şartlarda ve takliden müdahil olmaları zaten yanlıştır ve menfi neticeler meydana getirir.

Saniyen: Hanımlar şefkat kahramanları olduklarından, hissiyat merkezli yaşadıkları için, meşveretlerde sevk ve idarelerde her zaman ittifak edemezler ve ortak karar alamayabilirler. Bu da meşveretin ruhunu rencide eder.

Salisen: Hanım kardeşlerimizin mesai, meşguliyet, hissiyat, sevk ve idaredeki farklılıkları münasebetiyle harici hizmetler ve o beldedeki ve mahaldeki hizmetleri deruhte etme hususunda da ihtilaflar ve sıkıntılar zuhur edebilir.

Rabian: Teamüle göre doğru hizmetlerin bacılarımız tarafından ifa edilebilmesi için; yine beylerine tabi kalmakla birlikte hizmetlerini deruhte etmeleri en makul ve müstakim yol olarak görülmektedir. Zira arzu edilen umumi hizmetlerin tek elden ve tek sistemden sevk ve idaresi hakikaten çok zor ve sıkıntılı bir mevzudur. Beyler dahi bu hizmetlerin tamamını tek merkezden hakkıyla idare etmenin müşkülatını fark edip hizmetleri; birimler, alanlar ve mekanlar açısından ayrı ayrı tasnif etmişlerdir. Bu makul yolu takip etmekle birlikte yine de problem ve sıkıntılar ve hassaten ihtilaflar zuhur etmektedir. Bunların izalesi ve halli için bazen sert ve sıkı tedbirler alınmak mecburiyetinde kalınıyor. Bu haller de hanımların mizaçlarına ve yapılarına muvafık düşmez.

Hizmetimiz içerisinde bazı gruplar, onlarca birim, alan ve mekanlarda hizmet ettikleri halde; herkesi kendi alanında ve biriminde müstakil halde sevk ve idare ediyorlar. Çatı yönetim olarak da ancak manevi tedbir ve fikirler bazında meselelere yaklaşmaya çalışıyorlar. Bu zamanda bu tarz hizmet açılımlarına artık şiddetle ihtiyaç vardır. Şimdiye kadar alınmış meşveret kararlarına uymak şartıyla, hizmet sahasında herkes şahane serbest olup, yeni açılımların da meşveretle tezekkür edilip uygun hizmet tarzı belirlendikten sonra istidat sahibi kardeşlerin önü açılmalıdır.

Hizmetimizin işleyişinde şahsi kanaatlerin ve kabiliyetlerin değil, Şer-i şerifin ve Risale-i Nur düsturlarının anayasa hükmünde kabul edildiği, ayrıca ehil ve emin kişiler tarafından oluşturulmuş meşveretlerde alınan kararların hakim olduğu bir hizmet tarzı, bu ahir zamana yakışan tarz olduğu muhakkaktır. Burada kırmızı çizgi, bu ana kaynakların düsturlarıdır. Bunlara riyaet ettikten sonra herkes Cenab-ı Hakk'ın kendisine vermiş olduğu yetenek ve kabiliyetle hizmet ifa eder ve önü açılır.

Şahs-ı manevimiz ve meşveretlerimiz; bu yetenek ve kabiliyetleri kapatmak veya önlerini kesmek amacıyla olmamalıdır. Zira meşveretler ve şahs-ı manevi; yeteneklerin ve istidatların arkasında teşvik edici ve önlerini açıcı birer manevi mekanizma olarak ifa edilmelidir. Üstadımız "Asya kıtasının bahtının miftahı meşveret ve şuradır." demekle, meselelerin ehil kişilerce oluşturulmuş meşveretlerde halledilmesinin elzem ve şart olduğunu ifade etmiştir.

Zira gayede ittihat lazımdır. Vesilelerde ve yollarda ittihat lazım olmadığı gibi caiz de değildir. 20 milyona yakın nüfusu olan İstanbul'da herkes bu davaya ve hakikate muhtaçtır. Önümüzde bu kadar geniş bir hizmet alanı ve sahası dururken; dahili ve meşrebi meselelerle birbirimizin takatini kesmek, pire için yorganı yakmak anlamına gelir. Bu şekilde Muazzez Üstadımız'ın şu cümlesi çok manidardır:

"Hem ihlâs ve hakperestlik ise, Müslümanların nereden ve kimden olursa olsun istifadelerine taraftar olmaktır. Yoksa, 'Benden ders alıp sevap kazandırsınlar.' düşüncesi, nefsin ve enâniyetin bir hilesidir."(2)

Meşveretlerimiz müspet merkezli olmalıdır. Yani hayır ve vücudi merkezli olmalıdır. Yani meşveretler ve şahs-ı maneviler; bir şey ortaya koymak ve davayı geliştirmek gayesine yönelik vücudi merkezli olmalıdır. Şerler, mahrumiyetler ve eksiklikler ise ademî, tahrip ve yokluk nevindendir ve tamamı da şerdir.

Bizim davamız şer değil hayır merkezli olduğundan; hayrın merkezinde ise iman hakikati bulunduğundan, imana vesile olacak her hareket ve faaliyet serbest bırakılmalı ve önü açılmalıdır.

Eğer meşveretlerimiz ve bulunduğumuz şahs-ı manevi ki; her birimin, her alanın, her mekanın ve her grubun ve hassaten her sınıfınki ayrıdır. Buradaki meşveretler ve şahs-ı maneviler çatı meşveretleri ve şahs-ı manevilerle karıştırılmamalıdır.

Eğer kendi bünyemizdeki meşveretler ve şahs-ı maneviler, bazı yetenek ve kabiliyetleri kontrol edemiyorsa veya idare etmekten aciz ise; onu dışlamamalıdır. Bu manada yetenek ve kabiliyetlerin önünü açarak onlara hizmet imkanı ve alanları sunmamız en makul ve faydalı bir davranış olacaktır. Ancak aramızdaki nazik tedbirlere onları şerik etmemek hizmetin icabıdır.

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, Lemeât.
(2) bk. Lem'alar, Yirminci Lem'a.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 1.242
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?
Yükleniyor...