"Biri, Cenâb-ı Hakk’ın bütün nimetlerinin her bir çeşitlerini ihsas ettirip şükrettirmek. İkincisi, Esma-i Kudsiye-i İlâhiye’nin bütün tecelliyatının aksamını birer birer o cihazat vasıtasıyla bildirip tanıttırmak." Bu iki gaye arasındaki fark nedir?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Belki, vücudunuzda şunların yaratılması ve fıtratınızda bunların gaye-i idhali, iki esastır:

Biri: Cenâb-ı Mün’im-i Hakikînin bütün nimetlerinin herbir çeşitlerini size ihsas ettirip şükrettirmekten ibarettir. Siz de hissedip şükür ve ibadetini etmelisiniz.

İkincisi: Âleme tecellî eden esmâ-i kudsiye-i İlâhiyenin bütün tecelliyâtının aksamını, birer birer, size o cihazat vasıtasıyla bildirip tattırmaktır. Siz dahi tatmakla tanıyarak iman getirmelisiniz."(1)

Birincisinde duygular, ikicisinde ise akıl ve kalp esastır. Keza, birincisinden şükür, ikicisinden ise tefekkür meyveleri alınır.

Birinci kademede, nimeti görüp, tadıp ondan faydalandığımızda, o nimetin cansız ve şuursuz atomların ve akılsız tabiatın işleri olamayacağını düşünüp, bizi yaratan, fıtratımıza o nimete karşı ihtiyaç derceden, gözümüze o nimeti zevkle seyrettiren, dilimize ondaki tadı tattıran Rahmân ve Rezzak bir Hâlıkımız olduğunu düşünüp şükretmemiz gerekir.

İkinci kademede, “Hakiki hakaik-i eşya esmâ-i İlâhiyedir.” hükmünce, bir adım daha ileri giderek, o eşyada ve o nimetlerde tecelli eden İlâhî isimleri düşünmemiz ve Allah’ı “o esma ile tanımamız” söz konusudur. Bu ikincisinde bize verilen manevî cihazlar, sadece nimetlere şükretmekle kalmayıp, “hikmet, rahmet, inayet, kudret, adâlet” gibi marifetullaha yol açan nice hakikatlerin anlaşılmasına ve tefekkür edilmesine hizmet edeceklerdir.

Ene bahsinde verilen misali hatırlayalım. İnsan kendisine verilen bu cihazat yardımıyla şöyle düşünebiliyor:

"Meselâ: 'Ben şu evi nasıl yaptım ve tanzim ettim. Öyle de şu dünya hanesini birisi yapmış ve tanzim etmiş.' der. Ve hakeza... Bütün sıfât ve şuunat-ı İlahiyeyi bir derece bildirecek, gösterecek binler esrarlı ahval ve sıfât ve hissiyat, enede münderiçtir."(2)

İnsan, kendi ruhuna takılan bu sıfatlarla söz konusu tefekkürü yaptığı gibi, şuunatıyla da İlahi şuunatı bir derece düşünüp, “Ben nasıl muhtaçlara merhamet ediyorum, emrimi dinlemeyenlere gazap ediyorum; bana bu halleri takan, bu kabiliyetleri veren Allah’ın da O’nun vacip varlığına münasip ve idrakinden âciz olduğumuz, 'rahmet, merhamet, gayret, kahır' gibi nice şuunatı vardır.” diyebilmektedir.

Dipnotlar:

(1) bk. Sözler, On Birinci Söz.
(2) bk. age., Otuzuncu Söz, Birinci Maksat.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 11.580
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...