"Birincisi: Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, Bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der ki: 'Sümbülleneceğim, meyve vereceğim.' Doğru söyler..." Devamıyla izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Birincisi: Fıtrat yalan söylemez. Meselâ, bir çekirdekteki meyelân-ı nümüvv der ki: 'Sümbülleneceğim, meyve vereceğim.' Doğru söyler. Meselâ, yumurtada bir meyelân-ı hayat var. Der: 'Piliç olacağım.' Biiznillâh olur. Doğru söyler. Meselâ, bir avuç su incimad ile meyelân-ı inbisatı der: 'Fazla yer tutacağım.' Metin demir onu yalan çıkaramaz; sözünün doğruluğu, demiri parçalar. İşte şu meyelânlar, irade-i İlâhiyeden gelen evâmir-i tekviniyenin tecellîleridir, cilveleridir."(1)
Vicdanın Allah’ı tanıdığı konusuna bir giriş olmak üzere “evâmir-i tekvîniye”den üç mühim misal örnek verilmektedir. Evamir-i tekviniye, yaratılışla ilgili kanunlar demektir. Kâinattaki bütün icraatlar ve insan bedenindeki bütün faaliyetler bu İlâhî emirlerle tanzim edilirler.
Burada, tekvini şeriatın bütün hükümlerinin doğru çıkması delil getirilerek, vicdanın yaratılışında Allah’ı tanıma özelliği olduğuna dikkat çekiliyor ve onun da yalan söylemeyeceği hükmüne varılıyor.
Üstat Hazretleri iki tür şeriattan söz etmektedir: Birisi bütün varlıkların, iradî olmayan işlerini tanzim eden tekvinî şeriat, diğeri ise insanın iradesiyle yaptığı işleri tanzim eden şeriat, yani İslâm'ın bütün emir ve yasakları.
İnsan vicdanı bu iki şeriatın âdeta kesişme noktası gibidir. Bir yönüyle tekvinî şeriata benzer, onun yaratılışında Allah’ı bilmek vardır. Diğer yönüyle bildiğimiz şeriatla yakından ilgilidir, irade ve akıl vicdanın bu bilgisini uygularsa iki cihanda saadet kazanır, aksi halde ebedî bir azaba maruz kalır.
Fıtrat, kelime olarak yaradılış, tıynet, hilkat manalarına geliyor. İnsanın mahiyetine takılmış bütün kabiliyet ve kanunların toplamına da fıtrat denir. Mesela, görme ve işitme özelliği insan mahiyetinin iki özelliğidir; bunlar aynı zamanda insan fıtratının birer cüzleridir. Yani bu gibi maddi ve manevi özelliklerin ve azaların tamamına fıtrat denir.
İstidat; bir şeyin kabulüne ve inkişafına olan fıtrî meyil ve kabiliyet demektir.
Mesela, kayısı çekirdeğinin içine kayısı ağacı olma programını yerleştiren kader-i İlahidir. Suyun demiri parçalaması yine kaderin programı iledir. Normalde suyun demiri kendi gücü ile parçalaması mümkün değildir. Bir damla suyun tavuk olması da mümkün değildir, ama kader hükmettiği zaman olmazlar olur, muhaller mümkün hâle gelir.
(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Nokta.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü