"Bu âyet, haşir mes'elesine işarettir. Haşrin isbatı hakkında feyz-i Kur'andan fehmettiğim ve başka bir risalede tafsilâtıyla zikrettiğim on burhanın hülâsasına burada işaret edeceğiz..." Bundan evvel yazılan başka risaleler mi var?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"وَبِاْلاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ Bu âyet, haşir meselesine işarettir. Haşrin ispatı hakkında feyz-i Kur’ân’dan fehmettiğim ve başka bir risalede tafsilâtıyla zikrettiğim on burhanın hülâsasına burada işaret edeceğiz..."(1)

İşaratul İ'caz eseri Birinci Cihan harbinde telif edilmiştir. Burada bahsedilen "başka bir risalede tafsilâtıyla zikrettiğim on burhan" ifadesi, bu eserin sonradan tashih edildikten sonraki dönemde de Üstad tarafından eklenmiş olabilir. Çünkü "bundan evvel telif edilen" gibi bir ifade burada olmadığından "İşaratü'l-İ'caz eserinden evvel bu bürhanlar genişçe yazılmış" manası doğrudan çıkmaz. Bundan dolayı burada bahsedilen "başka bir risale"den maksat, "Yirmi Dokuzuncu Söz'ün İkinci Maksad'ının İkinci Esası" olması daha doğru görünüyor. Burada izah edilen 10 Medar, İşaratü'l-İ'caz'da bu konunun anlatıldığı 10 bürhanın genişçe izahıdır.

İşaratü'l-İ'caz'dan önce haşre dair yazılan bahis konusu ise kısmen Muhakemat'ta geçiyor. Ve devamında şu izah yapılıyor:

"İKİNCİ MAKSAT: Kur'ân'da işaret olunan haşre dair iki delilin beyanındadır. İşte, نَخُو بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ Bu risalenin müellifi, Üstad Bediüzzaman Hazretleri, bu risalenin telifinden 30 sene sonra telif ettiği Risale-i Nur Külliyatından Dokuzuncu Şuânın başında diyor ki:"

"Lâtif bir inayet-i Rabbâniyedir ki: Bundan otuz sene evvel, Eski Said yazdığı tefsir mukaddemesi Muhakemat namındaki eserin âhirinde 'İkinci Maksat: Kur'ân'da haşre işaret eden iki âyet tefsir ve beyan edilecek. Nahu: Bismillâhirrahmanirrahîm' deyip durmuş. Daha yazamamış. Hâlık-ı Rahîmime delâil ve emârat-ı haşriye adedince şükür ve hamd olsun ki, otuz sene sonra tevfik ihsan eyledi."(2)

Muhakemat'ta haşire dair yazılmış bahis de şu şekil geçiyor:

"Mevkıf ve İşaret"

"1. Evet, saadet-i ebediye olmazsa, nizam, bir suret-i zaife-i vâhiyeden ibaret kalır. Cemî mâneviyat ve revabıt ve niseb, hebâen gider. Demek, nazzamı, saadet-i ebediyedir."

"2. Evet, inayet-i ezeliyenin timsali olan hikmet-i İlâhiye, kâinattaki riayet-i mesalih ve hikem ile mücehhez olduğundan, saadet-i ebediyeyi ilân eder. Zira saadet-i ebediye olmazsa, kâinatta bilbedahe sabit olan hikem ve fevaide karşı mükâbere edilecektir."

"3. Neam, akıl ve hikmet ve istikrâın şehadetleriyle sabit olan hilkatteki adem-i abesiyet, haşr-i cismânîdeki saadet-i ebediyeye işaret, belki, delâlet eder. Zira adem-i sırf, her şeyi abes eder."

"4. Evet, fıtratta, ezcümle, âlem-i suğrâ olan insanda, fenn-i menafiü'l-a'zânın şehadetiyle sâbit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan istidadat-ı mâneviye ve âmâl ve efkâr ve müyûlâtının adem-i israfını ispat eder. O ise, saadet-i ebediyeye namzet olduğunu ilân eder."

"5. Evet, öyle olmazsa, umumen kurur, hebaen gider. Feya li'l-aceb! Bir cevher-i cihanbahânın kılıfına nihayet derecede dikkat ve itina edilirse, hattâ gubarın konmasından muhafaza edilirse, nasıl ve ne suretle o cevher-i yegâneyi kırarak mahvedecektir? Kellâ! Ona itina, onun hatırası içindir."

"6. Evet, sabıkan beyan olunduğu gibi, cemî fünunla hâsıl olan, istikrâ-i tâmla sabit olan intizam-ı kâmil, o intizamı ihtilâlden halâs eyleyen ve tekemmül ve ömr-ü ebedîye mazhar eden haşr-i cismânînin sadefinde olan saadet-i ebediyeyi bizzarure iktiza eder."

"7. Evet, saatin saniye, dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya, birbirine mukaddime olarak döner, işler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar. Evet, insanın her ferdi birer nevi gibidir. Zira nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüsat vermiş ki, bütün ezmanı yutsa tok olmaz. Sair envâın efratlarının mahiyeti, kıymeti, nazarı, kemali, lezzeti, elemi ise, cüz'î ve şahsî ve mahdut ve mahsur ve ânîdir. Beşerin ise, ulvî, küllî, sermedîdir. Yevm ve senede olan çok nevilerde olan birer nevi kıyamet-i mükerrere-i nev'iyeyle insanda bir kıyamet-i şahsiye-i umumiyeye remiz ve işaret, belki şehadet eder."

"8. Neam, beşerin cevherinde gayr-ı mahsur istidadatta mündemiç olan gayr-ı mahdut olan kabiliyattan neşet eden müyulâttan hâsıl olan lâyetenâhi âmâlinden tevellüd eden gayr-ı mütenahî efkâr ve tasavvuratı, mâverâ-yı haşr-ı cismânîde olan saadet-i ebediyeye elini uzatmış ve medd-i nazar ederek o tarafa müteveccih olmuştur."

"9. Neam, Sâni-i Hakîm ve Rahmânü'r-Rahîmin rahmeti ise, cemî niamı nimet eden ve nikmetlikten halâs eden ve kâinatı firak-ı ebedîden hasıl olan vaveylâlardan halâs eyleyen saadet-i ebediyeyi nev-i beşere verecektir. Zira, şu herbir nimetin reisi olan saadet-i ebediyeyi vermezse, cemî nimetler nikmete tahavvül ederek, bizzarure ve bilbedahe ve umum kâinatın şehadetiyle sabit olan rahmeti inkâr etmek lâzım gelir."

"İşte, ey birader, mütenevvi olan nimetlerden yalnız muhabbet ve aşk ve şefkate dikkat et. Sonra da firak-ı ebedî ve hicran-ı lâyezâlîyi nazara al. Nasıl o muhabbet, en büyük musibet olur? Demek hicran-ı ebedî, muhabbete karşı çıkamaz. İşte, saadet-i ebediye, o firak-ı ebediyeye öyle bir tokat vuracak ki, adem-âbâd hiçâhiçe atacaktır."

"10. Neam, sabık olan beş mesleğiyle sıdk ve hakkaniyeti mübürhen olan Peygamberimizin lisanı, haşr-i cismânînin definesindeki saadet-i ebediyenin anahtarıdır."

"11. Neam, yedi cihetle on üç asırda i'câzı musaddak olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, haşr-i cismânînin keşşafıdır ve fettahıdır ve besmelekeşidir."(3)

Özetle; Muhakemat daha önce yazılmıştır. Soruda geçen ifadelerde kastedilen husus, yukarıdaki pasajlardır.

Dipnotlar:

(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Bakara Suresi, 4. Ayetin Tefsiri.
(2) bk. Muhakemat, Üçüncü Makale, Üçüncü Maksat.
(3) bk. age. (Mevkıf ve İşaret).

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 4.323
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

karolin

"Evet, fıtratta, ezcümle, âlem-i suğrâ olan insanda, fenn-i menafiü’l-a’zânın şehadetiyle sâbit olan adem-i israf gösterir ki: İnsanda olan istidadat-ı mâneviye ve âmâl ve efkâr ve müyûlâtının adem-i israfını ispat eder."

Bedendeki israfsızlık neden insanın emellerinin, meyillerinin israfsızlığını israf ediyor. Ve bu neden saadet-i ebediyeye delil oluyor?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Beka aşkını verip bekayı vermemek İlahi hikmete ve adalete uygun düşmez bu diğer duygular içinde geçerlidir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

Yani burada, israfın bedende olmaması aslında bir örnek.

Allah insanın hiç birşeyinde israf etmediği için elbette

verdiği beka hissini de abes etmeyecek demektir. 

Bu da ahiretin ispatına bir delildir, diyebiliriz. 

Böyle anladım. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Aynen. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

"Evet, saatin saniye, dakika ve saat ve günleri sayan çarklarına benzeyen yevm ve sene ve ömr-ü beşer ve deveran-ı dünya, birbirine mukaddime olarak döner, işler. Geceden sonra sabahı, kıştan sonra baharı işledikleri gibi, mevtten sonra kıyamet dahi o destgâhtan çıkacağını haber veriyorlar. Evet, insanın her ferdi birer nev’ gibidir.Zira nur-u fikir onun âmâline öyle bir vüsat vermiş ki, bütün ezmanı yutsa tok olmaz."

İnsanın her ferdinin birer nev gibi olmasının öncesiyle bağlantısı nedir ve buradan ahiretin varlığına nasıl bağlantı kuruyor?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
İnsan nev gibi büyük ve donanımlı olduğu için haşre daha layık daha çok işaret ediyor demektir. Basit olsaydı haşre değmez layık olmazdı. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
karolin

Allah razı olsun. 

Çok güzel yaklaşım. 

 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ahmet özcan

Maşallah bende katılıyorum allah razi olsun

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Adem68474

Kur'anda haşre işaret eden iki âyet tefsir ve beyan edilecek. 
Bir ayeti söylüyor, ikinci ayet hangisidir?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
 “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah’ı tesbih edin. Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine erişince de Allah’ı tesbih edip namaz kılın. Ölüden diriyi, diriden ölüyü O çıkarır. Ölümünden sonra yeryüzünü O diriltir. Siz de kabirlerinizden böyle çıkarılacaksınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, sizi topraktan yaratmıştır; sonra siz birer insan olarak yeryüzüne yayılırsınız. Yine Onun âyetlerindendir ki, size hemcinslerinizden kendilerine ısınacağınız eşler yaratmış, aranıza muhabbet ve merhamet vermiştir. Düşünen bir topluluk için elbette bunda Allah’ın varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine deliller vardır. Göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin, seslerinizin ve sîmâlarınızın farklılığı da yine Onun âyetlerindendir. İlim sahipleri için elbette bunda deliller vardır.Gece ve gündüzde uyumanız ve Onun lûtfundan rızık aramanız da yine Onun âyetlerindendir. Kulak veren bir topluluk için bunda elbette deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, size korku ve ümit vermek için şimşeği gösterir; gökten bir su indirir ve ölümünden sonra yeryüzünü onunla diriltir. Akıl sahibi bir topluluk için elbette bunda deliller vardır. Yine Onun âyetlerindendir ki, gök ve yer Onun emriyle ayakta durur. Sonra O sizi bir emirle çağırdığında derhal kabirlerinizden çıkarsınız. Göklerde ve yerde kim varsa Onundur; hepsi de Ona boyun eğer. Halkı önce yaratan, sonra tekrar diriltecek olan Odur; bu ise Onun için daha kolaydır. Göklerde ve yerde tecellî eden en yüce sıfatlar Onundur. Onun kudreti herşeye galiptir; O herşeyi hikmetle yapar.” Rum Sûresi, 30:17-27.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...