"Bu, gaybtan haber veren âyetler, pek çok tefsirlerde izah edilmesinden ve eski harfle tab etmek niyeti müellifine verdiği acelelik hatasından, burada izahsız ve o kıymettar hazineler kapalı kaldılar." Osmanlıca niye acelelik hatası verir ki, izahı nasıl?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"İşte, Kur’ân-ı Hakîm, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâma der: HAŞİYE..."

"HAŞİYE: Bu, gaybdan haber veren ayetler, pek çok tefsirlerde izah edilmesinden ve eski harfle tab etmek niyeti müellifine verdiği acelelik hatasından, burada izahsız ve o kıymettar hazineler kapalı kaldılar." (Sözler, Yirmi Beşinci Söz, Birinci Şule, Haşiye)

Kur'an-ı Kerim ilm-i ezelîden geldiğinden yaş kuru her şey içerisinde mevcuttur. Her ilimde, fende, sanatta, kelamda, fıkıhta, felsefede, tasavvufta sırlı ve gizli hakikatler derununda bulunduğu gibi; kıyamete kadar insanların ihtiyaçları ile alâkalı her meseleyi cevaplandıracak konuları da ihtiva etmektedir. Bu sebepten dolayı, şimdiye kadar binlerce eserler ve kitaplar; değişik alanlarda ve konularda telif edilmesine rağmen, içindeki sır bitmez ve tükenmez.

Mücessem ayetlerden olan mesela bir göz hakkında, mahluk olmasına rağmen asırlardan beri ilmî çalışmalar yapılmakla beraber, binlerce eserler telif edilip binlerce ilim adamı yetişmesine rağmen göz hakikatinin sırrına vakıf olunamamıştır. Mahluk olmasına rağmen gözün içindeki esrar bitmediği hâlde; mahluk olmayan ve ilm-i ezeliden gelen kelam-ı ilahinin ayetlerinin de sırları ve hakikatleri araştırılmakla bitmez ve tükenmez.

İşte Kur'an-ı Kerim'in kırk vech-i icazından biri de gayb ile alakalı verdiği haberlerdir. Bu haberler ihtiyaca binaen her asrın anlayış ve idrakine uygun bir şekilde bu sahanın erbabı tarafından çıkarılmaktadır.

Hususan bâtıni hakaikle meşgul olan ilim adamları ve gönül erbabı insanlar, kendi kabiliyet ve liyakatlerine göre daha sırlı ve derin hakikatleri çıkartmışlardır. Bunların bazıları insanlara ifade edilmiş ve istifadesine sunulmuştur. Bazıları da erbabında sır olarak kalmıştır. Muhyiddin-i Arabî Hazretleri ve İmam-ı Rabbanî Hazretleri gibi bazı zevat-ı muhterem bu alanlara girmiş, sırlı ve şifreli bir şekilde gelecek neslin ihtiyacına göre telif etmişlerdir. Bahusus huruf-u mukattaa ile başlayan ayetler daha sırlı ve hususî mânâlar ifade ederek geleceğin hâdisatını ve haritasını ihtiva etmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri de Risale-i Nur Külliyatını Kur'an-ı Kerim'deki hakaik-i imaniye ile alâkalı ayetlerden, sünuhat kabilinden ahzedip telif etmekle beraber; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, Birinci Şua, Beşinci Şua ve Yirmi Beşinci Söz'de bazı hakikatleri bâtıni manada almış, bazılarını şifreli bir surette gelecek neslin anlayış ve idrakine bırakmıştır. Bazılarını da ihtiyaca binaen kâfi miktarda izah etmiştir.

Bu konular hassas mevzular ihtiva ettiğinden ve bazı insanların tenkidine sebebiyet vereceğinden dolayı, Üstadımız bu meseleleri fazla deşifre etmemiştir. Çünkü çok ölçülü, mizanlı ve hassas bir üslup icap ettiğinden, bazı insanlara faydalı olunurken, ekseriyeti yanlış anlayacağından Risale-i Nur'dan ve hakikatlerinden mahrumiyete girmemesi için Üstadımız ekseriyetle sükûtu tercih etmiştir. Veya kendi kanaati olarak ifade etmiş, kanaate de itiraz edilmeyeceğini söylemiştir.

Üstad'ımız yazı hususunda maharet sahibi değildi. Başka bir eserde "Kader bana Türkçeyi az vermiş, yazıyı hiç vermemiş." ifadesi ile bu meseleyi nazara vermiştir. Dolayısıyla üstadımız eserleri başkasına yazdırırdı. O zamanın şartlarında insanlar cahil kalmıştı. Hakkıyla ilim ve yazı erbabı yetişemiyordu. Hele Osmanlıca yazmak fevkalade zor ve müşkülatlı idi. Eserlerden başkalarının istifadesi için istinsahı orijinal olarak binlerce nüsha el yazması ve kopya edilerek çoğaltılmıştır. Risale-i Nur hakkında ceberut döneminde takipler, mahkemeler ve tahakkümler istinsahı fevkalade zorlaştırıyordu. Dolayısıyla bu gibi ehemmiyetli, hassas konular itinasız ve üstün körü yazılacak ve çoğaltılacaktı. Bu da mahiyeti itibariyle mahsurlar meydana getirecekti.

Latince harflerle matbaada basma imkânı da daha sonralardan nasip olmuştu...

Ayrıca muhterem ağabeylerimizin şehadeti ile bu hakikatler Üstada ilhamen yazdırıldığından dolayı, zamansız ve mekânsız olarak anî ve def’î bir surette ihtarat geliyordu. Üstad'ımız âdeta bir noktaya kilitlenerek çok süratle söylüyor. Muhatapların da süratle doğru bir şekilde yazması icap ediyordu. Söz konusu gaybî meseleler bu merhalelerden sonra eksik ve noksan kalacak maksadına kavuşamayacaktır. Çünkü acelecilik bir sanatın kemaliyle ortaya konulmasını engeller.

Ayrıca bâtıni ilimleri ihtiva eden gaybî meseleler Üstadımızın şahsı ve vazifesi, bilhassa cemaatın ikbal ve istikbali ile alâkalı sırlı konular ise bunların deşifre edilmesi imtihan sırrına ve hiss-i zahiriye muhalif düşeceğinden Muazzez Üstadımız bu teferruata girmemek için böyle bir vesile ile konuyu kapatmak istemiş olabilir.

Risale-i Nur'da Üstad'ımızla ve onun hizmetiyle, hassaten Nur talebeleri ile alakalı bazı esrarlı meseleleri Üstadımız mahremce izah etmesine rağmen, maalesef çok başı ağrımış ve epeyce tenkidata maruz kalmıştır. Bu zamanda bile onlar bazı çevrelerce tenkit edilmekte ve aleyhimize kullanılmaktadır. Bu da gösteriyor ki bazı meseleler sırlı kalacaktır. İstikbalde gelecek vasıflı ve muhakemeli insanlar oralarda kastedilen muradı ve malumatı anlayabileceklerdir. Bu meseleler zamana bırakılmıştır. Yoksa Kur'an-ı Kerim'in ilmî ve batınî atmosferine Üstad'ımız gibi dalma liyakatinde müstesna zâtlar için her şey ayan beyan açıktır. Her hadisenin olmuş ve olacak şifreleri mevcuttur.

Ancak sırr-ı imtihan ve sırr-ı teklif iktizasınca bu meseleler ehil insanlar üzerinden istikbale mahremce intikal edecektir.

Üstadımızın Kevser suresinin ihtiva ettiği "inna ateyna" sırrı gibi bazı gizli şifreli ve harflerden ve rakamlardan çıkan öyle hadisat Risale-i Nur'da vardır ki; şimdi bunları burada nazara vermek doğru olmaz. En güzel şekli ile fikren bu meseleler mülahaza edilmelidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...