Bütün dinlerde haşir akidesinin olduğu biliniyor. Diğer suhuflarda ve kitaplarda meselenin muhtasar ve perdeli olduğu halde Kur'an-ı Kerim’de tafsilatlı ve izahlı olarak nazara verilmesinin hikmetleri hususunda neler söylenebilir?
Değerli Kardeşimiz;
O dönemlerde izah ve ispatın yapacağı vazifeyi, sanki mu’cizeler üstlenmiş gibidir. Kitap ve suhuf sahibi peygamberler (a.s) insanlara öncelikle imanın altı rüknüne inanmalarını tebliğ etmişler, daha sonra Allah’ın razı olduğu bir kul olabilmenin esaslarını anlatmışlardır. Ancak Üstadımızın çok güzel ifade ettiği gibi:
“...Eski zaman peygamberleri ümmetlerine Kur'an gibi izahat vermediklerinin sebebi, o devirler beşerin bedeviyet ve tufuliyet devri olmasıdır. İbtidaî derslerde izah az olur.”(1)
Bunun için, o eski dönemlerde gönderilen peygamberler, tebliğ ettikleri hakikatleri teferruatiyle izah ve ispat etmek yerine, insanların bu hakikatlere inanmalarını kolaylaştırmak üzere Cenâb-ı Hakk’ın ihsanıyla mucizeler göstermişlerdir. Fakat batıl itikatlarla yahut zulüm ve sefahetle ruhları kararan, kalpleri bozulan insanlar, bu mucizelere bile sihir demiş ve peygamberleri tanımamışlardır.
Fikren bu derece geri kalmış insanlara fazla izah yapmamak da hikmetin muktezasıdır.
(1) bk. Şualar, On Birinci Şua, Yedinci Mesele.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü