Cifir ne demektir, nasıl hesaplanmaktadır? Kur'an-ı Kerim'deki Felak sûresi'ni Risale-i Nur Külliyatıyla nasıl bir münasebetle irtibatlanıyor, izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Üstad Hazretleri, cifri kullandığı yerlerde, hiçbir zaman "Ayetin açık mânası budur" dememiştir. Dediği şudur: "Ayetin sarîh mânasının altında müteaddit tabakalar var. Bir tabakası da, işarî ve remzî mânadır. İşârî mâna da bir küllîdir; her asırda cüz'iyatları bulunur."
Bu esaslara dikkat çektikten sonra, Üstadın cifirle alâkalı iki numune izahını kaydetmekte fayda mülahaza ediyoruz:
1. "Eskişehir Hapisanesi'nde dehşetli bir zamanda ve kudsî bir teselliye pek çok muhtaç olduğumuz hengâmda, manevî bir ihtarla, 'Risale-i Nur'un makbuliyetine dair eski evliyalardan şahit getiriyorsun. Hâlbuki وَلاَ رَطْبٍ وَلاَيَابِسٍ اِلاَّ فِى كِتَابٍ مُبِينٍ ["Yaş ve kuru her şey Kitab-ı Mübîn'de vardır." (En'am, 6/59)] sırrıyla, en ziyade bu meselede söz sahibi Kur'an'dır. Acaba, Risale-i Nur'u Kur'an kabul eder mi? O'na ne nazarla bakıyor?' denildi. O acîb sual karşısında bulundum. Ben de Kur'an'dan istimdad eyledim. Birden, otuz üç ayetin mâna-yı sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan, mâna-yı işârî tabakasında ve o mâna-yı işârî külliyetinde dâhil bir ferdi Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne, medar-ı imtiyazına bir kuvvetli karîne bulunmasını bir saat zarfında hissettim. Ve bir kısmı bir derece îzah ve bir kısmını mücmelen gördüm. Kanaatımda hiçbir şek ve şübhe ve vehim ve vesvese kalmadı." (1)
Üstad Hazretleri, bu otuz üç ayetin işarî mânalarını, cifir ilmini de kullanarak, Birinci Şua'da izah eder. 1934-1935 Eskişehir Hapishanesinde kendisine görülen otuz üç ayetin işârî mânaları, O'na ve talebelerine "gaybtan bir te’yid" durumundadır.
2. "Teşrin-i Sâni otuzuncu gün, bin üç yüz elli sekizde, Karadağ başına yalnız çıkıyordum. 'İnsanların, hususan Müslümanların bu teselsül eden helâketleri ve hasaretleri ne vakitten başladı, ne vakte kadar devam eder?' hatıra geldi. Birden, her müşkülümü halleden Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan Sûre-i Ve’l-Asri’yi karşıma çıkardı. Dedi: 'Bak.' Baktım. Her asra hitap ettiği gibi, bu asrımıza daha ziyade bakan وَالْعَصْرِ - اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ âyetindeki اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ (şedde ve tenvin sayılır) makam-ı cifrîsi bin üç yüz yirmi dört edip (1324), Hürriyet inkılâbıyla başlayan tebeddül-ü saltanat ve Balkan ve İtalyan harpleri ve Birinci Harb-i Umumî mağlûbiyetleri ve dehşetli muahedeleri ve şeair-i İslâmiyenin sarsılmaları ve bu memleketin zelzeleleri ve yangınları ve İkinci Harb-i Umumînin zemin yüzünde fırtınaları gibi, semavî ve arzî musibetlerle hasâret-i insaniyeyle
اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَفِى خُسْرٍ âyetinin bu asra dahi bir hakikati, maddeten aynı tarihiyle gösterip, bir lem’a-i i’câzını gösteriyor."(2)
II. Dünya Savaşı yıllarında Kastamonu'da Karadağ'a doğru çıkan Üstad Hazretleri; insanların, hususan da Müslümanların bu teselsül eden bu helaketleri ve hasaretleri ne vakitten başladı, ne vakte kadar devam eder? diye düşünürken, Asr Suresine bakıyor. İnsanın hüsranda olduğunu bildiren bu ayet, bu asırdaki Müslümanların ve sair insanların hüsranlarına da işaret etmektedir. Evet, hiçbir asır, bu asır kadar çalkalanmalara, dehşetli fitneler, şiddetli savaşlara ve hüsranlı günlere sahne olmamıştır. Bütün asırlara hitab eden Asr Suresi, cifrî tarihiyle bilhassa asrımıza işarette bulunmaktadır.
Bu iki misalden sonra, Üstad'ın cifrî hesaba bakışını naklederek konuyu noktalamak istiyoruz:
"İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakîkiyeden alıkoyup meşgul ediyor. Hatta kaç defadır esrar-ı Kur'an'iyeye karşı o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu. Kemâl-i iştiyak ve zevk ile müteveccih olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum:"
"Birisi: " لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ yasağına karşı hilaf-ı edebde bulunmak ihtimali var. "
"İkincisi: Hakaik-ı esasiye-i imaniye ve Kur'an'iyenin berahin-i kat'iye ile ümmete ders vermek hizmeti ise, ilm-i cifir gibi ulum-u hafiyenin yüz derece fevkinde bir meziyet ve kıymeti vardır. O vazife-i kudsiyede kat'î hüccetler ve muhkem deliller, su-i istimale meydan vermiyorlar. Fakat cifir gibi, muhkem kaidelere merbut olmayan ulum-u hafiyede su-i istimal girip, şarlatanların istifade etmeleri ihtimalidir." (3)
Üstad Hazretleri, cifir ilminin çok meraklı ve zevkli bir meşgale olduğu ve kendisini asıl vazifesi olan iman hizmetinden alıkoyduğunu ifade ediyor. Cifir ilminin bir anahtar olduğunu, Kur'an'ın bazı sırlarını açtığını ve onda iki hikmet bulduğunu beyan ediyor.
1. "Gaybı ancak Allah bilir" hükmüne karşı, edebe aykırı harekette bulunmak ihtimali.
2. Kur'an ve iman hakikatlerinin esaslarını kat'î deliller ile ümmete ders vermek hizmetinin, cifir ilmi gibi gizli ilimlerin yüz derece daha fevkinde bir meziyet ve kıymeti olduğu. O kudsî vazifede kat'î hüccetler ve sağlam deliller su-i istimale meydan vermiyor. Fakat cifir gibi, sağlam kaidelere bağlı olmayan cifir ilminde su-i istimal ve şarlatanların istifade etme ihtimali var.
Görüldüğü gibi, cifir ilmi gizli ilimlerdendir ve çok az kişiye hitab etmektedir. İman ve Kur'an hakikatleri ise, herkese seslenmektedir. Hem herkesin onlara ihtiyacı vardır. Üstad Hazretleri bu gibi hususlardan dolayı, bu ilmin tafsilatını eserlerine yansıtmamıştır. Cifir meselesi, altı bin küsûr sayfalık Risale-i Nur Küliyatı içinde birkaç sahifeden ibarettir.
Felak Suresi'nin Risale-i Nur'la Olan Münasebeti:
Kâinatta şer mihrakları hiçbir zaman boş durmaz, hep yokluk, hiçlik âlemi için çalışırlar.
İşte Kur'an ayetleri her asra baktığı gibi, bu asrın insanlarına da bakmaktadır. Bu suredeki ayetler, bu asırda şer komitelerine ve faaliyetlerine dikkati çekerek, onların dini ortadan kaldırmaya çalışacaklarını ve Müslümanlarla mücadele edeceklerini beyan etmektedir.
İşte, bu şer komiteleriyle, her asırda İslam kahramanları karşı durdukları gibi, bu asırda da bu fitne fesad şebekelerinin oyunlarını Bediüzzaman ve Risale-i Nur eserleri bozmuştur. Âdeta bir "Sedd-i Zülkarneyn" yani "Çin Seddi" gibi manevî bir siper olarak komünizmin ve sair batıl fikirlerin ve dehşetli fitnelerin memleketimize girmesine mani olmuş. Bu mücadele halen sürdüğü gibi, kıyamete kadar da sürmeye devam edecektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Şualar, On Beşinci Şua.
(2) bk. Kastamonu Lahikası, (126. Mektup)
(3) bk. Lem'alar, Dokuzuncu Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü