"Çünkü, vakta kâinat sahrasında beniâdem bir acip ve büyük bir kafile ve sair taifeler beraber birbiri arkasında asırlar üstünde geçmiş zamanın derelerinden, şehir ve meşherlerinden sefer edip vücut ve hayat sahrasında yürüyüşüyle..." Açıklar mısınız?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Şu akıp giden mevcudat ve eşya Allah’ın isim ve sıfatlarına birer aynadırlar. İtibari bir belirme ve görünme ile zaman sahnesine çıkarlar, asıl maksat olan manalara hizmet edip, zaman sahnesinden tekrar çekilirler. Değişen ve kaybolan, eşyanın maddi formatıdır, yoksa hizmet ettiği mana ve güzellikler daimi ve bakidirler.

Mesela, bir elma bir mevsimde taayyün eder, yani görünür, manaya hizmet eder, sonra kaybolur. Ama arkasından gelen başka elmalar o misyonu devam ettirirler.

İstikbalin yüksek dağları ise, saadet-i ebediye olan cennet ve ahiret alemlerine kinayedir. İnsan bu kainat sahnesinde vazifesini bitirdikten sonra, ahiretin ebedi mekanına intikal ediyor. Yani kainattaki her şey kaderin plan ve programı dairesinde hareket edip, manasını gösterdikten sonra, baki aleme intikal ediyorlar.

"Güya hilkat-i kâinat hukümeti, o hukümetin zâbıta memuru hükmünde fenn-i hikmeti, bir müstantık ve sorgucu olarak o misafir kafileye gönderip ondan sual edip soruyor ki:"

“Ey beniâdem! Nereden geliyorsunuz ve nereye gideceksiniz? Ve ne yapacaksınız? Ve her şeye karışıyor ve bazan karıştırıyorsunuz. Sultanınız ve hatibiniz ve reisiniz ve ileri geleniniz kimdir? Tâ bana cevap versin.”(1)

Hilkat-i kainat hükümetinden maksat, Allah’ın kainatı yaratmasındaki sayısız maksat ve gayelerdir. Fenn-i hikmet ise, insanoğlunun bu gaye ve maksatları anlama ve sorgulama yeteneğidir. Evet, insan öyle maddi ve manevi cihazlar ile donatılmış ki, kainatta Allah’ın murat ettiği bütün hikmet ve manaları tartıp tadabilecek bir kıvamda ve kabiliyettedir. Lakin bu kıvam ve kabiliyeti işletip amele dökecek reçete ise dinler ve peygamberlerdir.

Yani kainat içindeki bu büyük değişim ve hareketlerin manasını insanlığa ders verip talim ettiren Hazreti Peygamber Efendimiz (asm)'dir. Yoksa, insanoğlunun aklını temsil eden felsefe, kainatın ahvalini keşfedip, sırlarını açığa çıkarmaktan aciz ve fakirdir. Felsefenin nazarında kainat büyük bir muamma, büyük bir kaostan ibarettir.

Ama Allah’ın Habibi Hazreti Peygamber (asm) Kur’an’dan aldığı ders ve talimle, kainatın bütün sırlarını ve gizemlerini çözüp, insanlığa ders veriyor. Adeta hikmet-i kainat ile insan arasında bir köprü ve adaptör vazifesini görüyor. İnsanlığın en büyük ve en mühim sorunu olan; "Nereden geliyorsunuz, nereye gideceksiniz ve ne yapacaksınız?" sorularına, Kur’an’dan aldığı ders ve talimle net ve mukni cevaplar veriyor.

(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, 73. Mektup.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 2.475
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

sami

Bahsedilen yer Arapça İşaratül i'caz'ın baş kısmının Üstad tarafından tercümesidir. Kitabın tamamını tercümeye vakti olmadığından kardeşi Abdulmecid Abiye tercüme ettirmiş. Şu kısım da aynı yerin Abdulmecid Abi tarafından tercümesidir: Tıklayınız

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...