"Cüz'i irade" nedir? İnsana verilen cüz'i iradenin kiminde daha güçlü kiminde daha zayıf olması yaratılıştan mıdır?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Cüz-i irade: İnsanın dilediği gibi hareket edebilme ve tercih yapabilme kabiliyetidir. Yani herhangi bir şeyi yapmak veya yapmamak hususunda, bir tarafı tercih etmek iktidar ve serbestliğini temin eden duygu ve cihaza cüz-i irade denir. Bu serbestlik ile Cenab-ı Hak insanları, iyiliği veya kötülüğü istemek cihetinde imtihan eder ve mesuliyeti insana yükler.

İnsandaki bu irade duygusu yaratma ve icat noktasından aciz ve kısadır. İrade sadece kesp yani istemek ve talep etmek kabiliyetindedir. İnsan iradesi ile ister kudret-i İlahi ise bu talep ve isteği yaratıp icat eder.

Üstad Hazretleri bu manaya şu ibareler ile işaret ediyor:

"Halbuki; o cüz-i ihtiyarî denilen silah-ı insanî hem âciz hem kısadır. Hem ayarı noksandır. İcad edemez. Kesbden başka hiçbir şey elinden gelmez.(HAŞİYE)"

"HAŞİYE: İman, o cüz-i ihtiyarîyi, Allah namına istimal ettirip, her şeye karşı kâfi getirir. Bir askerin cüzî kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler kuvvetinden fazla işler görmesi gibi..." (Sözler, On Yedinci Söz, İkinci Makam.)

"YEDİNCİSİ: İrade-i cüz'iye-i insaniye ve cüz-ü ihtiyariyesi, çendan zayıftır, bir emr-i itibarîdir. Fakat Cenâb-ı Hak ve Hakîm-i Mutlak, o zayıf, cüz'î iradeyi, irade-i külliyesinin taallûkuna bir şart-ı âdi yapmıştır. Yani, manen der: 'Ey abdim, ihtiyarınla hangi yolu istersen, seni o yolda götürürüm. Öyleyse mesuliyet sana aittir.' "

"Teşbihte hata olmasın, sen bir iktidarsız çocuğu omuzuna alsan, onu muhayyer bırakıp 'Nereyi istersen seni oraya götüreceğim.' desen; o çocuk yüksek bir dağı istedi, götürdün. Çocuk üşüdü yahut düştü. Elbette 'Sen istedin.' diyerek itab edip, üstünde bir tokat vuracaksın. İşte, Cenâb-ı Hak, Ahkemü'l-Hâkimîn, nihayet zaafta olan abdin iradesini bir şart-ı âdi yapıp, irade-i külliyesi ona nazar eder." (bk. age., Yirmi Altıncı Söz)

İnsanın iradesinin esasını ve temelini oluşturan meyelandır. Meyelan ise insanın çok seçeneklerden birisine meyletmesi ve yönelme arzusudur. Bu yönelme arzusu olan meyalan, mevcut bir şey değildir. Harici bir vücudu yoktur. Yani eni, boyu, ağırlığı, hacmi olan bir cisim gibi değildir.

Mümkinat üç kısımdır. Biri mevcut, yani varlık sahasına çıkmış, harici vücudu olan her şey. Bu mevcudatı yaratan ve idare eden, Allah’ın kudret sıfatıdır. Kulun hiçbir müdahalesi olamaz.

Mümkinatın ikinci sınıfı ise, “madum”dur. Yani, varlık sahasına çıkması mümkün ve caiz olup da henüz varlık sahasına çıkmamış olan şeylerdir.

Mümkinatın üçüncüsü ve iradenin mahiyeti ile alakalı olan kısmı ise, itibari ve nispi şeyler dediğimiz; “mevcut ile madum” arası olan varlıklardır.

Bu üçüncü sınıf olan itibari ve nispi emirler, ne mevcuttur, ne de madumdur; ikisi arasında bir makam ve mevkie sahiptirler.

Bu sınıfta Allah’ın kudret sıfatının taallukatı yoktur; dolayısı ile de cebir olamaz. Cebir, ancak Allah’ın kudret sıfatı ile olacağı için, burada da Allah'ın kudret sıfatı tecelli etmemektedir. İrade ise, itibari ve nispi bir varlığa sahip olmasından, cebir lazım gelmez. Yani, insan iradesi, itibari olmasından dolayı, cebirden kurtulur demektir. İmamların, mevcudu kula vermemesinin sebebi bu sırdan ileri gelmektedir. Zira, mevcut olan bir şeyi kula vermek şirk olur. Ama itibari olan bir şey kudrete ihtiyaç hissetmediği için, kula vermek de bir sakınca yoktur.

İrade de mevcut olmayıp, itibari bir şey olmasından dolayı, kula verilmiştir. İrade mevcut olsa, cebir lazım gelir. Madum olsa, zaten olmayan bir şey olur. O zaman, mevcut ile madum arası, itibari ve nispi bir emirdir denilmiştir.

İmam-ı Maturidi, meyelanı, itibari olarak kabul ettiği için, kula vermiştir. İmam Eşari ise, mevcut nazarı ile baktığından, kula vermemiştir. Ancak, meyelandaki tasarrufu, itibari gördüğü için kula vermiştir. Dolayısı ile her iki imam da iradeyi kabul etmişlerdir. Aradaki fark, lafzi ve içtihadidir.

Allah insanı verdiği yük kadar mesul tutuyor. Ve her insana aynı ve eşit yükü vermediği aşikârdır. Yani Allah her insana farklı kuvvette ve derecede kabiliyetler vermiş ve ona münasip bir sorumluluk yüklemiştir.

Öyle ise basit ve avam bir mümin ile Hazreti Ebu Bekir (ra)’in irade kuvveti müsavi ve eşit değildir. Birisi zayıf ve basit iken diğeri kuvvetlidir, lakin imtihan ve sorumlulukta buna göredir. Yani Allah Hazreti Sıddık’ın ağır sorumluluğunu basit bir mümine yüklemiyor. Öyle ise herkes çekerince tartar. Eşitlik her zaman adillik olmaz, her hak sahibine hakkını vermek adilliktir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

simuzer
Bu cevap akla şu soruları getiriyor; 1- İnsanların imtihanı kaybedip kazanacağı önceden kendisine verilmiş iradesinin zayıf veya güçlü olarak verilmesinden dolayı sonuçlanacağından , imtihan sırrı ortadan kalkmaz mı? İmtihanı kaybeden her kul bana zayıf bir kuvvette cüzi irade verildi diye iddia etmez mi? 2- Üstad Bediuzzaman kendi yaptığı tercihleri Cenab-ı Allah kendisine kuvvetli irade verdiği için mi yaptı? Yoksa kendi iradesini insan üstü sınırlarda zorlayarak Bediüzzaman haline mi geldi? Her insana farklı irade verilmiştir denildiği zaman her insana doğru ve yanlışı ayırt etme kabiliyeti eşit verilmemiştir manasına geliyor. Bence her insana aynı verilmeyen sadece istidatlardır. Kimisinin sesi güzeldir, kimisinin hitabeti vs. Fakat her insanda doğru ile yanlışı ayırt edip bunu tercih etme kabiliyeti aynı olması gerekiyor. Yoksa,yukarıdaki cevaba göre Üstad Hazretleri öyle yaratıldığı için Bediüzaman oluyor manasına geliyor( burada Üstad Hazretlerinin doğruyu seçme iradesini ortadan kaldırıp; Cenabı Allah Üstad Hazretlerinin iradesinden bağımsız olarak Üstad Hazretlerini öyle yarattı manası ortaya çıkıyor. ) Halbuki Üstad Hazretlerinin iradesini kullanarak doğruyu tercih edeceğini,zamandan ve mekandan münezzeh olan Allah CC. Bildiği için, Üstad hazretlerine yapacağı doğru tercihleri bilerek onu Bediüzzaman olması için gerekli olan istidatlarda yaratıyor. Ters bir örnekde Habil ile Kabil. İkisinden de kurban kesmeleri isteniyor. Fakat Kabil bakımsız bir kurban seçiyor. Kardeşinin yaptığı güzel tercihi kıskanıp kardeşini öldürüyor. İkisi de hemen hemen aynı imtihanda olan Kabil Allah CC’ye cevaben “Bana verilen irade kuvveti kardeşimden zayıftı bu yüzden ben böyle oldum,kötüyü seçtim” deme hakkının ahirette olmaması için herkese eşit kuvvette cuzi irade verilmesi gerekmektedir. AMA herkese verilen istidatlar çok farklı kuvvetlerde olabilir.. Bu noktalarıda aydınlatırsanız memnun olacagız..Emeginiz içinde Allah ebediyyen razı olsun..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
esrefatak
Simuzer Kardeşimizin sormuş olduğu soruya yanıt verilmemiş olduğu için ben yanıtını doğru biliyor muyum babında yazmak istedim; Sorduğunuz sorulardan "herkesin iradesi aynı kuvvette mi veriliyor ilk yaratılışta?" sorunuzun yanıtı yazının son iki paragrafında mevcut. Mesela: "...basit ve avam bir Mümin ile Hazreti Ebu Bekir (ra)’in irade kuvveti müsavi ve eşit değildir. Birisi zayıf ve basit iken diğeri kuvvetlidir, lakin imtihan ve sorumlulukta buna göredir. Yani Allah Hazreti Sıddık’ın ağır sorumluluğunu basit bir Mümine yüklemiyor." Yani, hayır, herkese verilen irade kuvveti farklıdır. Fakat tabi tutulduğu sınav da farklıdır. Dolayısıyla ortada ennihayetinde yine bir adalet görünüyor. Alimlerimiz bizi bilgilendirebilirse en doğrusunu öğrenmiş oluruz. Site için teşekkürler.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
alsancak33
insan yaratılış itibariyle istidat olarak aynı yaratılıyor. bir kişi bu istidatlarını geliştiriyor maneviyat sahasında kullanıyor, diğeri aynı istidatları batıl yolunda kullanıyor.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
drerkan
"silâh-ı insanî" silah demesinin hikmeti nedir?
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
Silah tabiri insan iradesinin tahribata olan tetikleyiciliği şeklinde anlaşılabilir. Evet insanın eli (iradesi) hayırda kısa şerde uzundur. İnsan iradesinin şerde uzun olması fiiliyat ve icat noktasında değil şerrin ademi olmasından dolayıdır. Evet hayır vücudi şer ademidir. Ademi olan şerre bir dokunmak bir dokundurmak yetebiliyor ki insan iradesi bu noktada pek mahir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
abdullahtoprak
Merhaba, İslam tarihi boyunca insanların anlamadaen zorlandıkları konulardan biri olması hasebiyle bu konuda fikir yürütmek çok kolay değil. Olay çok derin ve çoy boyutlu. En doğru ve dengeli yaklaşım ilk yorumu yazan Simuzer kardeşimizin. Editor Beyin yaklaşımı çok doğru değil. Editor Bey:' Öyle ise basit ve avam bir mümin ile Hazreti Ebu Bekir (ra)’in irade kuvveti müsavi ve eşit değildir. Birisi zayıf ve basit iken diğeri kuvvetlidir, lakin imtihan ve sorumlulukta buna göredir.' demiş. Bunu dediğiniz an insan iradesini ve imtihan sırrını devre dışı bırakmışsınız demektir. Basit ve avam bir mümin bu haliyle yaratılmışsa ve iradesi baştan beri sınırlanmışsa o zaman kulun kendi kesbinden nasıl sorumlu olacak ki? Kur'an-ı Kerim emirlerini tebliğ ederken Ey İnsanlar diye mutlak konuşur. Adam yarın Mahkeme-i Kübrada Ya Rabbi sen beni bu konumda yaratmış irade kuvvetimi bu kadar vermiştim ne yapayım demeyecek mi? Cenab-ı Hakkın Adil-i Mutlak olmasıyla onun zayıf iradeli yaratılmasını nasıl telif edeceğiz? Bediüzzaman Hazretlerinin Kader Risalesinde bahsettiği irade gücünü kullanma veya MEYELAN bütün insanlara eşit verilmiştir. Eğer bunu kabul etmezsek imtihan sırrı bozulur ve insanlara itiraz kapısı açılmış olur: Cenab-ı Hakkın mutlak adaleti böyle bir kapıyı açmaktan beridir.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
İradenin terbiyesi, kuvvet ve zafiyet kazanması sizin iddianızı cerh ediyor. Çelik gibi irade rüzgarın önünde ki kuru yaprak gibi irade tabirleri bu yüzdendir. Her insanın iradesi de istidadı da farklıdır. Bunun adaletsizlikle bir ilişkisi yoktur. Nitekim irade diğer koşullardan bağımsız ve azade değildir. Yani Peygamber Efendimizin irade kuvveti ile avam bir insanın irade kuvvetinin eşit olması akla yatkın gelmiyor.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...