Dağları ve yıldızları nasıl tefekkür ederiz? Sizce dağlar ve yıldızlar ne işe yarıyor?
Değerli Kardeşimiz;
Bugün müspet ilimler, sadece dağlarda ve yıldızlarda değil, her şeyde sayısız hikmet ve güzellikleri izhar ve ilan ediyorlar. Hikmetsiz ve çirkin hiçbir varlığın olmadığını kati olarak ispat ediyorlar.
Kainat ve dünya biribiri ile bağlı ve parçalanamaz bir bütün gibidir. Zihnimizde bu parçalardan birisini çıkarır isek, umumi ahenk ve güzellikler bütünü ile bozulur gidir. Dağ ve yıldızlar bu umumi ahenk ve güzelliği tamamlayan unsurlardandır. Mesela; insan, gökyüzüne baktığı zaman yıldızların ahenkli duruşundan ayrı bir lezzet alır.
Dağlar birçok hususta insanlığa hizmet eder. İnsanların en muhtaç olduğu hava ve su dağlardan kaynayıp geliyor. Ayrıca insanlık için gerekli olan bütün madenler, dağların içinde istif edilmiştir. Bu ve buna benzer o kadar çok fayda ve hikmetleri var ki, Kur'an dağı hazineli bir kazık şeklinde tasvir ediyor. Allah, yıldızlar üstüne kasem ederek ordaki sanat ve güzelliğe dikkat çekiyor.
Ayrıca sema ve yıldızlar içinde görünen harika teshir (büyük kürelerin Allah’ın kudretine boyun eğmesi), tedbir (intizam ve düzeni sağlamak için alınan önlemler), tedvir (büyük küre ve yıldızları çekip çevirmek), tanzim (her şeyi bir düzene sokmak), tanzif (bütün evrenin temizlenmesi), tavzif (her şeye bir vazife vermek) gibi fiiller, tefekkür noktasından gayet zengin ve kati deliller ile sanatkarını ispat ve ilan ederler.
Tefekkürün nasıl olacağına dair Risale-i Nur'dan bir örnek verelim;
"Bu âyet-i muazzama gibi pek çok âyât-ı Kur'âniye, bu kâinat Hâlıkını bildirmek cihetinde, her vakit ve herkesin en çok hayretle bakıp zevkle mütalâa ettiği en parlak bir sahife-i tevhid olan semavatı en başta zikretmelerinden, en başta ona başlamak muvafıktır."
"Evet, bu dünya memleketine ve misafirhanesine gelen her bir misafir, gözünü açıp baktıkça görür ki: Gayet keremkârâne bir ziyafetgâh ve gayet san'atkârane bir teşhirgâh ve gayet haşmetkârâne bir ordugâh ve talimgâh ve gayet hayretkârâne ve şevk-engizâne bir seyrangâh ve temâşâgâh ve gayet mânidarâne ve hikmetperverâne bir mütalâagâh olan bu güzel misafirhanenin sahibini ve bu kitab-ı kebîrin müellifini ve bu muhteşem memleketin sultanını tanımak ve bilmek için şiddetle merak ederken, en başta göklerin nur yaldızıyla yazılan güzel yüzü görünür. 'Bana bak, aradığını sana bildireceğim.' der. O da bakar, görür ki:"
"Bir kısmı arzımızdan bin defa büyük ve o büyüklerden bir kısmı top güllesinden yetmiş derece sür'atli yüz binler ecram-ı semâviyeyi direksiz, düşürmeden durduran ve birbirine çarpmadan fevkalhad çabuk ve beraber gezdiren; yağsız, söndürmeden mütemadiyen o hadsiz lâmbaları yandıran ve hiçbir gürültü ve ihtilâl çıkartmadan o nihayetsiz büyük kütleleri idare eden ve güneş ve kamerin vazifeleri gibi, hiç isyan ettirmeden o pek büyük mahlûkları vazifelerle çalıştıran ve iki kutbun dairesindeki hesap rakamlarına sıkışmayan bir nihayetsiz uzaklık içinde, aynı zamanda, aynı kuvvet ve aynı tarz ve aynı sikke-i fıtrat ve aynı surette, beraber, noksansız tasarruf eden ve o pek büyük mütecaviz kuvvetleri taşıyanları, tecavüz ettirmeden kanununa itaat ettiren ve o nihayetsiz kalabalığın enkazları gibi, göğün yüzünü kirletecek süprüntülere meydan vermeden, pek parlak ve pek güzel temizlettiren ve bir muntazam ordu manevrası gibi manevrayla gezdiren ve arzı döndürmesiyle, o haşmetli manevranın başka bir surette hakikî ve hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösteren bir tezahür-ü rububiyet ve o rububiyet faaliyeti içinde görünen teshir, tedbir, tedvir, tanzim, tanzif, tavziften mürekkep bir hakikat, bu azameti ve ihatatı ile o semavat Hâlıkının vücub-u vücuduna ve vahdetine ve mevcudiyeti, semavatın mevcudiyetinden daha zâhir bulunduğuna bilmüşahede şehadet eder mânâsıyla (...) denmiştir."(1)
(1) bk. Şualar, Yedinci Şua.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü