"Devir ve teselsül, mümkinat dairesinde muhaldirler. Çünkü ikisi nihayetsizlik iktiza ettiklerinden ve mümkinat dairesi mütenahi olduğundan, gayr-ı mütenâhi yerleşmez. Fakat daire-i vücuba taallûk eden hamd ise, o gayr-ı mütenâhidir." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Devir ve teselsül, mümkinat dairesinde muhaldirler. Çünkü ikisi nihayetsizlik iktiza ettiklerinden ve mümkinat dairesi mütenahi olduğundan, gayr-ı mütenâhi yerleşmez."(1)
Yaratılmışlar içinde sebep sonuç zincirinin sonsuza dek uzayıp gitmesi imkânsız bir durumdur. Yani bir türün kendi içinde dede, baba ve oğul şeklinde sonsuza kadar uzayıp gitmesi imkânsızdır. Mutlaka bir yerde durması ve ilk sebebin olması gerekir. Mesela, insanlık türünün ilk sebebi ve atası Âdem babamız ve Hava anamızdır. İnsanlık türünün ezelî bir şekilde sebep sonuç zinciri içinde uzayıp gitmesi durumuna "devir ve teselsül" deniyor ki, bu düşüncenin saçmalığı ve batıl oluşu çok açıktır.
Mümkinatın, yani kâinat ve içindeki mevcudatın sonsuza dek devam edip gitmesi mümkün değildir. Her şeyin bir başlangıcı ve nihayeti vardır. Çünkü bütün mahlûkat hadistir yani sonradan yaratılmıştır. Sonu olanın bir başlangıcı da vardır. İşte başı ve sonu olan bu hadis varlıkları yoktan var eden de Allah’tır.
“Fakat daire-i vücuba taallûk eden hamd ise, o gayr-ı mütenâhidir. Devir ve teselsülle gayr-ı mütenâhi bir daireye girer, yerleşir."(2)
Ama Allah’a şükretme konusunda devir ve teselsül caizdir. Çünkü Allah’ın ikramı bitmez, ihsanları sonsuzdur. İkramlar ve ihsanlar bitmeyince Allah’a şükretmek de bitmez. Bir şeyin sonsuza kadar devam edebilmesi ancak sonsuz bir varlık ve sıfat ile olabilir. Allah’ın varlığı ve sıfatları ezelî, ebedî ve sonsuz olduğuna göre, ona şükretmek de sonsuza kadar devam edecek bir kulluk görevidir
Kelam âlimleri, Allah’ın varlığını “devir ve teselsül” yolu ile ispat etmişlerdir. Onlar meselâ, bir elmayı ağacın yaptığını, onu da bir önceki ağacın yaptığını söyleyerek tâ ilk ağaca kadar gider ve onun mutlaka bir yaratıcısı olması gerektiğini söylerler. Meyveyi ağacın, onu da bir önceki ağacın yaptığını farz etmekle “vesaiti lüzumlu” görmüşler, böylece onları, bilerek veya bilmeyerek, neticenin ortaya çıkmasında şart kabul etmişlerdir.
Teselsül için verdiğimiz ağaç örneğini, bütün bitki ve hayvan türlerine ve insan nevine de uygulayabiliriz.
Bütün varlıkların tâ ilk atalarına gitmeyi Üstad Hazretleri borular döşemeye benzetiyor ve o uzun yolculukta birçok arızanın çıkabileceğine, birçok itirazların olabileceğine ve onları gidermek için çok deliller getirmek gerekeceğine dikkat çekiyor.
Üçüncü yol olan Kur’ân yolunda bu uzun yolculuğa gerek yoktur. “Elmayı kim yarattı?” sorusunun cevabı doğrudan verilir. İnsanların elmaya olan ihtiyacını bilen Allah, elma ağacını bir elma fabrikası olarak yaratmış ve ondan insanların hem midelerini, hem göz zevklerini, hem koku alma duygularını tatmin eden bir meyve çıkarmıştır. Ne toprak, ağaç yapabilir, ne de ağaç insanların ihtiyacını bilir, tâ ki onları giderecek bir meyve yapsın. Biz, akıllı, şuurlu ve en üstün bir varlık olduğumuz halde başımızdaki saçı kendimiz yapmadığımız halde, meyveleri o şuursuz odun parçasına nasıl verebiliriz!?..
İşte Üstad Hazretleri, sebeplere hiçbir tesir vermeden her şeyi doğrudan Allah’ın yarattığını, her varlığın O’nun ilmi, kudreti, iradesi, rahmeti ve merhametiyle vücut bulduğunu ders veren bu üçüncü yolu, Asa-yı Musa’nın hangi şeye vurulsa hayat suyu çıkarmasına benzetiyor.
Bu vesileyle devir konusuna da kısaca temas edelim. Teselsül gibi “devir” de kelam âlimlerinin Allah’ın varlığını ispatta kullandıkları bir metottur. Âlimlerimiz, bu yolu açıklarken genellikle şu örneği veriyorlar:
Yumurtayı kim yaptı? Tavuk.
Tavuğu kim yaptı? Yumurta.
O zaman, tavuğu aradan çıkarırsanız ilk yumurta ikinci yumurtayı yapmış oluyor. Bu ise bir şeyin kendi kendini yapması demektir ve muhaldir. Kur’ân’ın yolu ise şöyledir: Yumurtayı kim yaptı? Allah.
Tavuk yumurta yapamaz. Bizim, “Tavuk yumurta yaptı.” dememiz mecazî manadadır. Tavuğu yumurta fabrikası olarak yaratan Allah, hem tavuğun yaratıcısıdır, hem de yumurtasının.
Bilindiği gibi, bir şeyin, meselâ, bir binanın yapılmasında takip edilen bazı safhalar vardır. Birincisi, o binayı yapmaya bir istek ve iştiyak duyulacaktır.
İkincisi, onu yapmaya karar verilecektir. Böylece binayı ortaya koymanın en önemli iki adımı atılmış olur. Sonra ilim, kuvvet gibi sıfatların yardımıyla sonuca varılacaktır.
Şimdi, örneğimizdeki tavuk, yumurta yapmaya ne iştiyak duymuştur, ne buna karar vermiştir, ne de ilmini ve kuvvetini harcayarak bu neticeye varmıştır. O, sadece yemini yemekle meşgul olmuş, onu yaratan Zat, onun vasıtasıyla yumurtayı yaratmış ve insanlara ikram etmiştir.
Dipnotlar:
(1) bk. Lem'alar, Yirmi Dokuzuncu Lem'a, İkinci Bab, Haşiye: 2.
(2) bk. age.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü