Dinler arası diyaloğu eleştirenler mi haklı, olması gerekir diyenler mi haklı?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Peygamber Efendimiz (asv)'in iki türlü ümmeti vardır. Biri ümmeti icabet, yani, davetine kulak verip iman ederek icabet edenlerdir. Diğeri ise ümmeti davet, yani davetine henüz imanla karşılık vermemiş bütün insanlıktır. Bunlar potansiyel olarak hepsi Müslüman olmaya hazır insanlar demektir. Buna Ehl-i kitap da dahildir. Budist, Mecusi de dahil, davet noktasından ayrım yoktur.

Lakin yaklaşım yönünden ayrım ve tasnif vardır. Kur'an-ı Kerim'de sınıflandırmaya ve ayrıma işaret eden şu ayet vardır:

"Sen, iman edenlere, düşmanlık besleme bakımından onların en şiddetlilerinin Yahudiler ile Müşrikler olduğunu görürsün. Müminlere sevgi bakımından en çok yakınlık duyanların ise 'Biz Nasârayız (Hristiyanız)' diyenler olduğunu görürsün. Bunun sebebi, onlar arasında bilgin keşişlerin ve dünyayı terk etmiş rahiplerin bulunması ve onların kibirlenmemeleridir.” (Maide, 5/82)

Bu ayet bize şöyle bir metot gösteriyor, insanlara yaklaşımın onlarla diyalog kurmanın, onlarla sohbetin bir kalıbı bir tarzı yoktur. Kişinin veya cemaatin hal ve durumuna göre hareket etmek gerekir. Yoksa herkesi harbi ve düşman ilan edip, sürekli kavga ve savaş halinde olmak, hem fıtrata hem gerçeklere zıttır.

İnsanlara, İslam’ı götürmenin ve anlatmanın yolu karşılıklı konuşmaktan ve tanışmaktan geçer. İslam, umuru diniyede, yani dinin itikadi ve ibatede dair hususlarında onlara benzemek ve onları inkar ve sefahat noktasından taklit etmemeyi ikaz edip yasaklamaktadır. Yoksa onlarla bütün ilişkileri kesin, düşmanca tavır alın demiyor.

Bir de insanın imani ve insani boyutlarının hükümleri farklıdır. İkisi birbirine karıştırılmamalıdır. Misal, insan olarak, onlarla müşterekiz. İnsani sorunlar, onların da sorunu bizimde sorunumuzdur. Bu sorunların çözümünde onlardan faydalanılabilir. Bu noktada ayrışma olmaz. Ama imani olarak elbette onlardan ayrı ve farklıyız. İnsani yönümüze bakıp, imani yönümüzü de onlara benzetip ya da onları taklit edersek, o zaman hata etmiş oluruz.

Ehl-i kitab'ın, özellikle Hristiyanların, diğerlerine nazaran İslam’a girmeye daha yakın olmasından, ayetteki ifade ve hükümler de ona göre olmuştur. Yani, Kur'an-ı Kerim'e dikkat edenler ve bütününe nazar edenler görürler ki, diyalogun mimarı, ne Üstad Hazretleri ne de başkalarıdır. Asıl mimar, Kitabımızın kendisidir.

İslam’a göre, Ehl-i kitap bir hanımla evlenmek, onların kestiğinin Müslümanlara helal olması ve bazı hak mezheplere göre mahkemede şahitlik yapabilmeleri, onlarla ticaretin olması, İslam devletinin hükmü altında vali, memur, hatta bakan bile olabilmeleri, diyalog hareketinin meşruluğunu gösterir. Burada ifade edilen hükümlerin hepsi, hayata ve insani yöne bakan meselelerdir. Yoksa inanç ve ibadet noktasından asla onlarla bağdaşmamız mümkün değildir.

Maalesef bu incelikten haberi olmayan bazı Müslüman kardeşlerimiz, ikisini birbirine karıştırıp, bazı faaliyet ve hareketleri de, sanki dinleri birleştirmek ve karma yeni bir din ihdas etmek diye yorumlamaktadırlar. Böyle bir şeyin olması mümkün değildir. Zira İslam ile sair dinler temelden birbirine zıttırlar. Tevhid ile teslis nasıl uyuşabilir, bu mümkün değildir. Eleştiriler dini gayretten çok, siyasi ve taassubi mülahazalarla yapılmaktadır.

Bir de günümüzde hüküm, ilim, fen, ikna, ispat gibi şeylerle olmaktadır. Yoksa, baskı zorbalık, kavga, hissiyat ile değildir. Bu ikinci yolla, iletişim ve ikna asrı bu zamanda bir yere varmak ve bir neticeyi elde etmek pek mümkün değildir. İslam aleminin iyha ve dirilişi birinci yolla ancak mümkün olabilir.

Risal-i Nur'un mesleği ispat ve delile bakar, icbar ve tahakküme değil. Hoşgörü, burada tarz ve üslubadır, yoksa batıl dinlere değildir. Peygamber Efendimiz (asv)'in davet ümmeti olan insanlığa, zamanın en tesirli silahı olan ispat, ikna, fen, ilim, diyalog, kavli leyin ile yaklaşmak gerekir ki bunun yolu da diyalogdur.

Diyalogun Kur’an, Sünnet ve icma açısından bir mahzuru yoktur. Dolayısı ile Ehl-i sünnet açısından da güzel ve tesirli bir yaklaşım aracıdır. Diyaloga yabani bakanların ekserisi dini ifrat şekilde yorumlayan ve çatışma ve kavga taraftarı olan müfrit insanlardır ki, bunların Ehl-i sünnet ve ilimle bir irtibatları yoktur.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 6.121
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

wehwet84
selamun aleyküm..hocam benim sorum şu: dinlerini değiştirmeden onlarda cennete gireceklermi? ben birkaç kişiden duydum, müslüman olmadan hristiyanlarda cennete gidecekler diye savunan insanlar küfre düşüyorlar diyorlar..dinlerarası diyalog konusu bu nedenle kafama takılıyor hristiyan hristiyanlığıyla cennete gireceğimi söyleniyor diyalogta? cevaplarsanız sevinirim çok teşekkürler selametle..
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...