"Elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid..." Mehdi müçtehittir. İçtihad Risalesinde, bu zamanda içtihad yapılmayacağı ifade ediliyor. O zaman mehdi gelmemiş şeklinde anlaşılmaz mı?
Değerli Kardeşimiz;
"Müctehid" sadece mezhep ve fıkha bakmıyor. Her ilim dalının kendine ait ayrı ayrı müctehidleri bulunuyor. Mesela, hadis ilminin müctehidi, tefsir ilminin müctehidi, kelam ilminin müctehidi, fıkıh ilminin müctehidi ayrı ayrıdır.
Risale-i Nurları dikkatlice okuduğumuzda Üstad Hazretlerinin bütün bu ilim dallarında müctehid seviyesinde olduğunu rahatlıkla görebiliyoruz. Üstad'ın müçtehid seviyesinde olması mezhep kurmasını gerektirmiyor. Nitekim İmam-ı Gazzalî Hazretleri de müçtehid seviyesinde idi, ama o bir mezhep kurma ihtiyacı görmedi. Her müçtehid yeni bir mezhep ihdas edecek değildir.
Fıkıh sahasını zaten dört büyük imam, yani dört mezhep halletmişler; yeniden bir mezhep kurmaya o saha ile uğraşmaya gerek bulunmuyor. Nur talebeleri Risale-i Nur'dan tahkiki imanı aldıktan sonra amel için gerekli olan fıkhî meseleleri dört mezhepten öğreniyorlar.
Allah’tan şüphesi olan bir adama gusülden, abdestten bahsedilmez, ona önce iman dersi vermek gerekir. Hatta Allah’a iman eden ama imanı zayıf olduğu için ibadete ihtiyaç hissetmeyen birisine de önce tahkikî bir iman dersi ve kuvveti vermek gerekiyor. Zaten bu asırda maddeci ve inkârcı felsefe fıkha değil, imana saldırıyor, zira iman imha edilirse ortada ne fıkıh kalır ne din kalır.
İslam ağacının kökü iman, gövdesi, dal ve budakları ibadet ve meyvesi güzel ahlaktır. Bu zamanda küfür, İslam ağacının kökü olan imana saldırıyor, onu bozmaya çalışıyor. Kök yani iman çürük ve hastalıklı olursa, gövde ve meyve yani ibadet ve ahlak kurtlu olur. Öyle ise ağacı kurtarmak için kökünün tedavi edilmesi gerekir. Asr-ı hazırın Müslümanlarının durumu buna şahittir. Öyle ise bu ağacı kurtarmak için imana, yani köke ağırlık verilmelidir. Şah-ı Geylanî, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazzalî gibi manevi hekimler de bu zamanda olsa idiler bütün himmetlerini ve gayretlerini aynı Üstad Hazretleri gibi imanın ders ve takviyesine, teyit ve tahkimine sarf edeceklerdi.
Her türlü menfi cereyanların, imansızlığın ve sefahet ateşinin her tarafı kasıp kavurduğu bu helaket ve felaket asrının acısını kalbinin en derininde hisseden ve bütün vaktini iman ve Kur’an hizmetine vakfeden Üstad Hazretleri bu manzarayı şöyle dile getiriyor:
"Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeğe, imanımı kurtarmağa koşuyorum." (Tarihçe-i Hayat, Isparta Hayatı)
Üstad Hazretleri bu tehlikeyi gördüğü için, bütün kuvvetini, himmetini ve mesaisini imanın tahkimine sarfetmiştir. Çünkü kökü kurumuş ya da kurumak üzere olan bir ağacın dal ve budaklarını ilaçlamanın ne bir manası ne de bir faydası yoktur.
Üstad Hazretleri müçtehitliğini iman esaslarının tahkim edilmesine sarf etmiştir.
"...elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid hem hâkim hem mehdî hem mürşid hem kutb-u azam olarak bir zat-ı nuraniyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır." (Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, Yedinci Kısım.)
İfadesi tam Üstad Hazretlerini tarif eden bir cümledir, diye düşünüyoruz. Bu cümlenin eksiği var fazlası yok.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Üstad hazretlerinin “ değil hususî bir memleketin kutbu, belki ekseriyet-i mutlakayla Hicaz'da bulunan kutb-u âzamın” tabirinden anlaşılan manaya göre her bölgenin kendine has bir kutbu var elbette hicaz bölgesinin de bir kutbu vardır ki bu kutup diğer bölgelerin kutuplarının hepsinin üstünde bir makama sahiptir. Bir nevi bütün dünyanın manevi lideri ve kutbu şeklindedir. Nasıl Mekke şehirlerin efendisi ise Mekke’nin kutbu da kutupların efendisi hükmündedir. Bu kutbun kimliğini herkesin bilmesi mümkün değildir. Bunu ancak manevi cephesi güçlü kişiler bilebilirler. Kamburda böyle bir kutupmuş.
“Her zamanda bulunan iki imam gibi, onu tanımaya mecbur olmuyor.” Bu tabirden de her dönemde iki imamın olduğu anlaşılıyor ve bir birlerinin riyasetine girmeye muhtaç değildirler. Risale-i Nur talebelerinin şahsi manevisi bu imamlar sınıfından olduğu için başka kutup ya da imamların riyasetine girmeye muhtaç değildirler demektir.