"Evet, ehl-i hak, gayet kuvvetli bir nokta-i istinad olan iman-ı billâhtan gelen tevekkül ve teslimle, başkalara arz-ı ihtiyaç edip muavenet ve yardımlarını istemez. İstese de gayet fedakârâne yapışmaz." izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Müslümanlar, imanlarından aldıkları kuvvetle Allah’a dayandıkları için, O’ndan istimdat diliyor, tam bir teslim ve tevekkül içine giriyorlar. Allah’a tam manası ile teslim ve tevekkül eden bir mümin de başka şeylere ihtiyaç hissetmiyor ve başka şeylerin yardım ve dayanışmasına tenezzül etmiyor.
Bu keyfiyet, iman ve itikat açısından güzel ve doğrudur. Lakin Müslümanlar ile birlik ve beraberlik kurmak, onların kardeşliğine muhtaç olmak da diğer bir ilahi kanundur. Allah insanları sosyal bir varlık olarak yaratmıştır. Her insan diğer insanlara da muhtaçtır. “Allah’a tevekkül ediyor ve O’na teslim oluyorum” diyerek, bu İlahi kanunu dikkate almamak doğru değildir. Zira Allah’ın inayeti cemaat üzerinedir.
Öyle ise mümin, Allah’a olan teslim ve tevekkülünün yanında, mümin kardeşi ile de yardımlaşma ve dayanışma içinde olmalıdır. Bu tevekküle ve teslimiyete zıt değil, bilakis Allah’ın başka bir kanununa ve emrine itaattir. Müminlerin bu yanlış tevekkül anlayışından kurtulup; birlik ve beraberliği temin eden hakiki bir tevekkül ve teslimiyet içine girmeleri elzemdir.
Kâfirler ise, insanın fıtraten sosyal ve yardımlaşmaya muhtaç olan cihetine istinaden ittifak edip, biribirlerine çok sıkı bir şekilde kenetleniyorlar.
Bu ehli küfür, iman gibi manevî bir kuvvetten mahrum oldukları için, hakikat noktasında gayet aciz ve çaresizdirler. Onlar bu çaresizlik ve acizliklerini gidermek için birbirlerine sarılmakla birlik ve beraberlik çatısına sığınıyorlar. Dünyanın nimetlerini elde etmenin yolunun ittifakta olduğunu gördükleri için, hepsi samimi bir şekilde birlik ve beraberliğe iltica ediyorlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü