"Evet, her bir namazın vakti, mühim bir inkılâp başı olduğu gibi, azim bir tasarruf-u İlahînin âyinesi ve o tasarruf içinde ihsânât-ı külliye-i İlahiyenin birer mâkesi olduğundan..." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Dördüncü Nükte'de bu konunun misalleri verilmektedir. Sadece birisi üzerinde duralım:

Sabah namazı mühim bir inkılabın ilk adımıdır. Gecenin karanlığı gidiyor ve yerini gündüzün aydınlığına bırakıyor. Bu büyük bir değişimdir.

Bu değişimin olması için “azim bir İlahî tasarruf” icra edilmektedir. Koca dünya saatte 1670 km. hızla kendi etrafında döndürülmekte, yatsıdan itibaren saatlerce süren bu dönüşle aydınlığın sahiline ulaşılmış olmaktadır.

Zelzelede bir şehrin bütün binalarıyla, bütün insanlarıyla sallanmasını hayretle gören ve düşünen insanların, koca dünyanın dönmesi gibi azim bir tasarrufu görmezlikten gelmemeleri gerekir. İşte gafletle çoğu zaman geçiştirilen ve ülfetle göz ardı edilen bu büyük tasarrufu seyretmemiz ve düşünmemiz için, o inkılap vaktini uyku ile geçirmeyip namaz kılmamız emredilmiştir.

Birçok azim tasarruflar, icraatlar olabilir ki sonunda hiçbir fayda çıkmaz. Faraza, Cenâb-ı Hak Merkür gezegeninin tamamını bir anda buğday tarlasına çevirseydi, bu azim bir tasarruf olurdu, ama biz o tasarruftan bir fayda göremeyeceğimiz için, bu tasarruf bize bir ihsan olmazdı. Dünyanın dönüşü ise öyle değildir. Bu tasarruftan küllî ihsanlar çıkıyor, gündüz geliyor, insanlar maişet için çalışmaya başlıyorlar.

Bu nüktede sabah namazının vaktinin baharın evveline, insanın ana rahmine düşmesine, kâinatın altı günlük yaratılış programının birinci gününe benzediği nazara veriliyor. Bunların her biri büyük bir inkılaptır, azim bir tasarruftur ve büyük bir ihsandır. Konunun devamında diğer namaz vakitlerindeki inkılaplar nazara verilmektedir. Bunların tümü "Mühim bir inkılap başı", "Azim bir tasarruf-u İlâhînin ayinesi", "İhsanat-ı külliye-i İlâhiyenin birer makesi"dirler.

Bundan dolayı Cenâb-ı Hak, daha ziyade tesbihi, tâzimi, şükrü ve hamdi bu vakitlerde emretmiştir.

Tesbih ve tâzim, birinci ve ikinci maddeler içindir. Yani namaz vaktinin, mühim bir inkılâbın başı ve azim bir tasarruf-u İlahînin hatırlatıcısı olduğundan dolayıdır. Zira böyle mühim bir inkılâp ve azim bir tasarruf, elbette tesbihi ve tâzimi, yani “sûbhanallah” ve “Allahü ekber” sözlerini gerektirir.

Hamd ve şükür ise, üçüncü madde içindir. Yani o vakitlerde toplanmış olan ihsânât-ı külliye-i İlâhîye içindir. Zira mühim inkılâplar ve azim tasarruflar tesbihi ve tâzimi gerektirdiği gibi, ilahî nimetler de hamdi ve şükrü gerektirir.

O hâlde bu izahlardan sonra Üstadımızın cümlesini şöyle anlayabiliriz:

Namazların vakti, mühim inkılâpların başı ve azim tasarrufların âyinesidir. Bu inkılâp ve tasarruflarda da Allah Teâlâ’nın izzeti, azameti, kibriyası ve büyüklüğü gözükmektedir. Bu sebeple bu vakitlerde Cenâb-ı Hak daha ziyade tesbih ve tâzim edilmelidir. Namaz da tesbih ve tâzimin esası ve hülasâsıdır.

Ayrıca namaz vakitleri Allah Teâlâ’nın nimetlerinin yekûnünün toplandığı vakitlerdir. Nimet ise hamd ve şükür ister. O hâlde bu vakitlerde daha ziyade hamd ve şükür etmek gerekir, namaz da şükrün özü ve hamdin fihristesidir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...