"Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef’âli sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. Ve seni hilkat-i âlemde şahit tutmamıştır... Melikin atiyelerini, ancak matiyyeleri taşıyabilir." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

"Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef'ali sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir."

Gözbebeğimizin önüne konulan siyah bir cismin eşyayı görmemizi engellemesi gibi, nefis de kalbimizin önünde bir siyah nokta gibidir ve onun hakikatleri görmesine engel olur.

Nefis, kâinatı ve onda cereyan eden hâdiseleri kendine göre değerlendirir ve yanlış hükümlere varır. Hâlbuki Allah’ın işleri, nefsin heva ve hevesine göre değil, İlâhî ilim ve hikmetle cereyan eder. Bu âlemi insanın hendesesi üzere yapmadığı gibi, insanda icra ettiği fiillerde de onu şahit tutmuş değildir.

Büyük zatların çok mühim bir duası var: “Ya Rabbi! Beni bana bırakma!” Yani, beni kendi aklıma, kendi tercihime, kendi heva ve hevesine bırakma.

Cenâb-ı Hak, anne rahminde bizim şekillenmemizi bize bıraksaydı, yani organlarımızı bizim isteğimize göre tanzim etseydi, birçok organı gereksiz görür ve takılmasını istemezdik. Dünyaya geldiğimizde ise bu yanlış tercihimize bin pişman olurduk. Meselâ, o âlemde ne göze, ne ayağa, ne ele ihtiyacımız olmadığı için o organları almayı gereksiz bulabilirdik.

"Ve seni hilkat-ı âlemde şahid tutmamıştır. İmam-ı Rabbanî'nin (R.A.) dediği gibi: Melikin atiyyelerini, ancak matiyyeleri taşıyabilir." (1)

Atiye; hediye, bahşiş, lütuf ve ihsan gibi manalara gelmektedir. Allah’ın kâinatta takip ettiği hikmet ve maksatların tamamı atiyyedir.

Matiyye ise; taşıyıcı, yük taşıyan vasıta ve binek demektir. Melikin hediyelerini, ancak onun kervanı taşır. Hediyeler hem çok fazla, hem de çok ağırdır. Kervan olmadan bu kadar yükü taşımak mümkün olmaz.

İmam-ı Rabbanî Hazretleri, Mektubat’ında yer verdiği bu cümlede; “İlâhî isimlerin tecellisine mazhar olabilmek için, o tecelliye layık bir mahiyet taşımanın gerektiğini” ders veriyor. Buna göre, Melikin atiyyeleri, yani ihsanları ve hediyeleri “İlâhî tecelliler”dir. Onlara matiyye olmak, yani onları yüklenmek ve onların taşıyıcısı olmak ise o feyizlere ayna olacak bir “manevî makama” ermekle mümkün olur.

Allah’ın kâinattaki hikmet ve maksatlarını, küllî gayelerini, cinlerin ve insanların cüz’î nazarları idrak edemez.

Bugünkü vesaitleri ölçü alarak konuşursak, yüzlerce tonluk bir yükü bisikletle taşımamız mümkün olmaz, onun için tırlar yahut tren vagonları gerekir.

Bu bir temsildir. İmam-ı Rabbanî Hazretleri Mektûbat’ında bu temsili şu ince ve derin manalara işaret etmek üzere vermiş bulunuyor:

Eşyanın ve hâdiselerin bilinmeyen ve akıl ermeyen tarafları ancak Allah’ın mümtaz ve müstesna kullarına bildirilir. Bu hikmetleri her akıl bilemez ve taşıyamaz.

Ziya Paşanın dediği gibi;

“İdraki meali bu küçük akla gerekmez.

Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.”

Evet, kâinatta insanın idrak ve ihata edemeyeceği kadar sınırsız hikmet ve gayeler vardır.

Güneşin ışığı bir feyiz kabul edilirse, bu feyze ancak aynalar mazhar olabilirler.

Kalp de bir aynadır. Onun parlatılması, batıl inançlardan, günah kirlerinden, şüphelerden ve kötü huylardan temizlenmesi nisbetinde onda hidayet ve marifet nurları parlar. Katı ve karanlık bir kalb, bu yükü kaldıramaz ve taşıyamaz.

Rızk vermek Allah’ın bir ihsanıdır, bir atiyyesidir. Bu ihsan, ancak mide sahiplerinde tecelli eder. Yani bu atiyyeyi ancak mide sahipleri taşıyabilirler; bu ikrama ancak onlar muhatap olabilirler. Bir taşın bu vadide bir nasibi yoktur, o bu yükü taşıyamaz.

Mektubat’ta, söz konusu cümleden hemen önce şu cümle yer alır: “Hayır olmayınca hayrın aynası ve mazharı olmak mümkün değildir.”

Şeytan şer yoluna girdiği, bu yolun inatçı savunucusu olduğu, bununla da kalmayıp insanları şerre yönlendirmeyi kendisine vazife edindiği için, artık onun hayrı yüklenmesi, hayırdan en küçük bir eser taşıması imkânsız hale gelmişti. Hayrı, ancak hayır yoluna girenler, buna talip olanlar taşıyabilirlerdi.

Yüklenme, taşıma gibi ifadeler hayalimizi emanet meselesine taşır. Orada da bir yüklenme söz konusudur. Bu atiyyeyi ve bu ağır mes’uliyeti insan yüklenmiştir.

(1) bk. Mesnevî-i Nuriye, Katre'nin Zeyli.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

BENZER SORULAR

Yükleniyor...