"Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zat-ı Akdes!" Allah'ın, şiddet-i zuhurundan gizlenmesi; insanın gafleti cihetinden mi, yoksa Cenab-ı Hakk'ın mahiyetinin idrak edilememesi yönünden midir? İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
"Şiddet-i zuhurdan gizlenmek" ifadesini İmam-ı Gazzalî gibi bazı büyük zatlar da kullanmışlardır.
Bazı şeyler çok barizdir, göz önündedir ki, fakat bu onların görülmemesine ve fark edilmemesine sebep olur.
Bizlerin her an nefes aldığımız ve hava ile iç içe oluğumuz halde, çoğu zaman o büyük nimetin farkına varamayız ya da düşünmeyiz.
Güneşin görülemediği zaman, en şiddetli tezahür ettiği zamandır. Çünkü güneş o kadar parlak ve haşmetle tezahür ediyor ki, insanın gözü onu bakmakta ve görmekte zorlanıyor. Onun nurunun şiddeti, görülmesine manidir. Ama güneşin şiddeti akşama doğru zayıfladığı için, ona bakmak ve seyretmek daha zevkli hale geliyor.
Çıplak gözle güneşe bakmak nasıl mümkün değil ise, çok şiddetli tecelli eden isim ve sıfatların cilvelerini sadece akıl ile görmek de mümkün olmuyor. Bu tecelliler ancak vahiy gözlüğü ile görülür. Vahyin frekansı bir adaptör gibi insanla kâinatı te’lif ediyor, kâinat kitabını rahatlıkla okumasını temin ediyor. Buna hidayet deniyor.
İnsan kulağı belli bir frekansın üstündeki şiddetli gürültü ve sesleri duyamaz. Yani şiddetli tecelli duymamaya ve görmemeye sebep olabiliyor.
İşte Allah'ın varlığı o derece açık ve bedihidir ki, O'nun görülmesine perde olmuştur.
Şairin dediği gibi;
"Zuhuru perde olmuş zuhura.
Gözü olan delil mi arar nura?"
Allah’ın insana cennette İlahî tecellileri rahatlıkla görüp okumasını temin edecek bir istidat ve bir göz keskinliği vermesi, Onun kudretine çok kolaydır ve hikmetinin icabıdır. İman ve hidayet gözlüğü İlahî tecellileri nasıl gösteriyorsa, o âleme münasip bedenimiz, âza ve cihazımız da o vazifeyi ifa edecektir ve edebilir. Üstelik ahirette imtihan olmayacağı için dünyadaki perdeler kalkacaktır.
Ölüm yolculuğu ile kabir, berzah, mahşer, mizan ve sırat gibi birçok safhalarından geçtikten ve cennete layık bir kıymet aldıktan sonra inşallah cennete giren her mü’min rü’yete mazhar olacaktır. Cennet ehli olanların bütün latifeleri, duyguları, hissiyatları öyle inkişaf edecek ve öyle bir kıvama gelecekler ki, “Her â’zâ ve hasselerin kıymeti, birden bine çıkacaktır.” Böylece hadis-i şerifte ifade edildiği gibi, mehtaplı bir gecede, ayı çok rahat bir şekilde gördükleri gibi, Cenab-ı Hakk’ı da o şekilde perdesiz göreceklerdir. Hz. Musa (as.) bu şekilde bir terakki yolculuğuna çıkmadan, Allah’ı görmek istediği için, rü’yetin dağdaki tecellisine bile dayanamayıp bayılmıştı. Resul-i Ekrem Efendimiz (sav.) ise, Sidretü’l-Münteha ve Kab-ı Kavseyn’e, yani imkân ve vücub arası olan ilahî visalin en mahrem bucağına eriştiği halde, Sidre onu sarsamadı ve gözü şaşmadı. Çünkü o, manen çok terakki etti ve Cenab-ı Hakk’ı görebilecek bir hale geldi. Hz. Musa Cenab-ı Hakk’ı bu dünyadan görmek istedi, Resul-i Ekrem Efendimiz ise, “Mi’raç yoluyla beka âlemine girdi” ve Cenab-ı Hakk’ı o âlemden gördü.
İmtihan için bu dünya misafirhanesine gönderilen insanlardan, Cenab-ı Hakk’a iman edenler, onu hakiki sevenler, rızasına uygun yaşayıp, onun istediği gibi hareket edenler, emir ve yasaklarına riayet edip nefsini ıslah edenler, buradan şehadetnamelerini alarak ebedî bir hayatta nihayetsiz nimetlere ve saadetlere mazhar olacaklardır. Kalbini namaz ile tezyin edip günde en az beş defa Cenab-ı Hakk’ın manevî huzuruna çıkan mü’minler, cennette de biiznillah O’nun rü’yetine nail olacaklardır. Evet, zikirleri Allah, muhabbet ve ünsiyetleri hamd ü sena, tazim ve tebcil, zikir ve tesbih olan mü’minler hiç şüphesiz ki, nimetlerin en büyüğü olan rü’yetullaha mazhar olacaklardır.
Cennet ehlinin, Cenab-ı Hakk’ın rü’yetine mazhar olacaklarına şüphe yoktur. Mühim olan, akıl ve kalb gibi bütün latifelerimizi iman hakikatleri ile nurlandırmak, ubudiyet ile cilalandırmak ve böylece cennete layık bir kıymet almaktır.
Abdulkadir Geylani Hazretleri’nin şu harika duasına can u gönülden âmin diyelim. “Allah’ım! Bizi dünyada varlığını kalp gözüyle görenlerden; ahirette de baş gözü ile (cemaline) bakanlardan (temaşa edenlerden) eyle!” (Fethü’r-Rabbanî, 52. Meclis)
Cenab-ı Hakk’ın görülmesi ile mahiyetinin idrak edilememesi çok farklı bir durumdur. Yani insan hiçbir zaman Allah’ın kudsi mahiyetini ihata ile idrak edemeyecektir.
Burada şiddetle zuhur eden Allah’ın isim ve sıfatlarıdır, yoksa Allah’ın Zat-ı Akdesi değildir...
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
Rakibi ve zıddı olmadığından, neden gizlensin veya görülmesin?
"Kainatta her şey zıddı ile bilinir." kaidesi, önemli bir kaidedir. Bu sebeple kainatta nispi bir çok hatlar çizilmiş ki, kemalat ve güzellikler bütün derece ve mertebeleri ile bilinip anlaşılsın.
Mesela; sıcağın bir mertebesi varken, zıddı olan soğuk müdahale edince, binlerce derecesi açığa çıkıyor. Işığın değer ve makamı karanlığın müdahalesi ile anlaşılıyor, beyaz siyah ile biliniyor vs.
Şayet bu zıtlar olmasa idi, bu gibi kemal ve güzelliklerin kıymet ve mertebeleri anlaşılamayacaktı. Gözümüz önünde durduğu halde, hatta şiddetle durduğu halde fark edemeyecektik, bilemeyecektik. Bir nevi şiddetle durması, onun bilinmemesine perde olacaktı. Balıkların sürekli suyun içinde durmasından suyu fark edememesi gibi, biz de sürekli ve şiddetli zuhur ve deliller içinde olmamamızdan dolayı, bu delil ve zahir olma halini tam manası ile fark edemiyoruz.
Mesela; hava sürekli ve aralıksız içimizde olmasından dolayı, çoğu zaman havayı fark etmeyiz. Bu bir çeşit havanın şiddetli ve kesintisiz bir şekilde bizi sarmalamasından gelen bir haldir. Kesik ve sönük gelse idi onu fark etmemiz kolay olacaktı. Nitekim havasız kaldığımız zaman çabukça kıymetini anlıyoruz.
Allah’ın hakiki anlamda zıddı ve rakibi olmadığı için, O'nun sıfatları ve isimleri şiddetli bir şekilde kainatta tecelli ve zuhur ettiği halde okunmakta ve görülmekte zorlanılıyor. Hatta Allah bu zorluğu kolaylaştırmak için, insanlara benlik ve sahiplenme gibi vehmi ve farazi hatlar çiziyor ki, insanlar anlamakta zorlanmasınlar. Zayıf bir tecelli olan dünyadaki kemal ve güzellikler bile, zıtları olmadan anlaşılmıyor ise, elbette kemal ve güzelliğin kaynağı olan Allah’ın ezeli ve ebedi isim ve sıfatlarını kavranmak kolay olmasa gerek.