"Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." Bu hadis-i şerif yaşadığımız zamanı da içine alır mı? Mesela, bir misvak kullandığım zaman yüz şehit sevabı mı almış olacağım?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Fesad-ı ümmet ifadesi, ümmetin ifsat edildiği yani fesada gittiği bütün zamanlar için geçerli bir mefhumdur.

Fesat, saptırma demektir. Dinin hakikatlerinin saptırılması, hak ile batılın birbirine karıştırılması ve Müslümanların haktan uzaklaşması manasına gelmektedir. O ifsat döneminde Şeair-i İslamiye ortadan kaldırılıyor ve ümmet de buna inandırılıyor. Şeair-i İslâmiye'nin lüzumsuz olduğu kabul ediliyor, hatta şeairi yaşayanlar kınanır hâle geliyor.

İşte böyle bir asırda dini yaşamak, sünnete göre hareket etmek elbette ki kolay değildir. Bunun için de sünneti rehber etmek bu zamanda çok mühim bir vazife ve çok sevaplı bir ibadet hükmüne geçiyor.

"Ümmetimin fesada gittiği zamanda kim benim sünnetime sarılsa ona yüz şehit sevabı vardır."(1)

Bu hadis-i şerif Hz. Peygamber’in (asm) bütün sünnetlerini ifade etmektedir. Bazen sanki bir tek sünneti yapmak yüz şehit sevabı kazandırır, zannedilmektedir. Bir sünnete uymak” ile “Sünnete uymak” çok farklı şeylerdir.

Böyle dehşetli bir zamanda Peygamber Efendimiz (asm)'in yolunda giden ve insanları bu hidayet yoluna davet eden Müslümanların büyük sevaplara nail olacakları bu hadis-i şerif ile müjdelenmiştir. Bununla beraber, bu fitne ve sefahat asrında misvak kullanmaktan, yeme içme adabına varıncaya kadar her bir sünnetin, sair zamanlara nisbetle ayrı bir ehemmiyeti ve azim bir sevabı olduğu muhakkaktır.

Habib-i Kibriya Efendimiz (asm) ümmetin fesada uğradığı, ahir zaman fitnesinin toplum hayatının her kademesinde kendini bütün dehşetiyle hissettirdiği o çetin zamanda, İslâm’ı bir bütün olarak yaşamanın zorluğunu şöyle dile getirirler:

"Öyle bir zamanda yaşıyorsunuz ki emredilenin onda birini terkeden helâk olur. Fakat öyle bir zaman gelecek ki, emredilenin onda birini yapan kurtulacak."(2)

Cenab-ı Hak ibadetlere teşvik etmek ve revaç vermek için, bazı şeyleri gizli tutuyor. Mesela, "Nafile namazlar içinde öyle bir namaz vardır ki, kim bu namaza tevafuk ederse hac kadar sevap kazanır." Hakikat noktasında o nafile namazlardan birisi hac kıymetindedir. Lakin hangisi bilinmez. Böyle olunca o büyük sevaba nail olmak için nafile ibadetler artırılır. Ama kılınan bütün nafile namazlara hac kıymetinde demek doğru değildir. Hac sevabı sadece hususi ve gizli bir namazda vardır.

Bu bakış açısını sevap için söylenmiş bütün hadislere de tatbik edebiliriz.

"Fesad-ı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanabilir." hadisinde de benzer bir mana hükmediyor. Yoksa "tatbik edilen her sünnete yüz şehit sevabı verilir" diyerek, şehitlik sevabını bütün sünnetlere teşmil etmek, şehitlik gibi yüce bir makamı hafife almayı netice verir.

Dipnotlar:

1) bk. İbni Adiy, el-Kâmil fi’d-Duafâ, 2:739; el-Münzirî, et-Terğîb ve’t-Terhîb, 1:41; Taberânî, el-Mecmeu’l-Kebîr, 1394; el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 7:282.
2) bk. Ramûzu’l-Ehadis s. 136, 1753, hadis Tabarani filkebir, İbn-i Adiy, Ebû Hureyre’den.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

seyyidarda
Sünnet-i Seniyyenin merâtibi var. Bir kısmı vâciptir, terk edilmez. O kısım, Şeriat-ı Garrâda tafsilâtıyla beyan edilmiş. Onlar muhkemattır, hiçbir cihette tebeddül etmez. Bir kısmı da nevâfil nevindendir. Nevâfil kısmı da iki kısımdır: Bir kısmı, ibadete tâbi Sünnet-i Seniyye kısımlarıdır. Onlar dahi şeriat kitaplarında beyan edilmiş; onların tağyiri bid'attır. Diğer kısmı, "âdâb" tabir ediliyor ki, Siyer-i Seniyye kitaplarında zikredilmiş. Onlara muhalefete bid'a denilmez; fakat âdâb-ı Nebevîye bir nevi muhalefettir ve onların nurundan ve o hakikî edepten istifade etmemektir. Bu kısım ise, örf ve âdât, muamelât-ı fıtriyede Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın tevatürle malûm olan harekâtına ittibâ etmektir. Meselâ, söylemek âdâbını gösteren ve yemek ve içmek ve yatmak gibi hâlâtın âdâbının düsturlarını beyan eden ve muaşerete taallûk eden çok sünnet-i seniyyeler var. Bu nevi sünnetlere "âdâb" tabir edilir. Fakat o âdâba ittibâ eden, âdâtını ibadete çevirir. O âdâbdan mühim bir feyiz alır. En küçük bir âdâbın mürââtı, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı tahattur ettiriyor, kalbe bir nur veriyor. Sünnet-i Seniyyenin içinde en mühimi, İslâmiyet alâmetleri olan ve şeâire de taallûk eden sünnetlerdir. Şeâir, adeta hukuk-u umumiye nev'inden, cemiyete ait bir ubudiyettir. Birisinin yapmasıyla o cemiyet umumen istifade ettiği gibi, onun terkiyle de umum cemaat mes'ul olur. Bu nevi şeâire riyâ giremez ve ilân edilir. Nafile nev'inden de olsa, şahsî farzlardan daha ehemmiyetlidir. sünnet in ne olduğu bilinirse konu daha iyi anlaşılır inşaallah. s.a
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
şefkat
HAYAT ŞARTLARININ ZORLUĞUNA GÖRE SÜNNETE İTTİBA DEĞİŞİKLİK ARZEDER.MESELA EZANIN İBADET DİLİNDEN YANİ UZAKLAŞTIRILMASI MİLİLEŞTİRİLMESİ KÜLLİ OLARAK İSLAMIN ESSINA TERS GELİYORDU.O ZAMANDAKİ ŞARTLERA GÖRE BUNLARI ANLATMAK ZORDU.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
bakiduman

Sünnet-i Seniyyenin herbir nev'ine tamamen bilfiil ittibâ etmek, ehass-ı havassa dahi ancak müyesser olur. Ona bilfiil olmasa da, binniyet, bilkast, taraftarâne ve iltizamkârâne talip olmak, herkesin elinden gelir.11.Lem'a 9.Nükte Binler selam.
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
tubayolcu
Allah razı olsun. teşekkürler...
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Ender56

Tehlike, korku bulunan yerde yapılan ibâdetin kıymeti kat kat dahâ çok olur. Düşman saldırdığı zemân, askerin ufak bir iş görmesi, pekçok kıymetli olur. Gençlerin ibâdet etmeleri de, bunun için dahâ kıymetlidir. Çünkü,nefslerinin kötü isteklerini kırmakta ve ibâdet etmek istememesine karşı gelmekdedirler. 

Ashab-ı Kehf'in nâiliyetini görelim. Allah katında bütün haşmete ve azamete kavuşmalarının sebebi: Din muhaliflerinin elinden bir defa hicret edip kaçmaları olmuştur.

Bu manada bir hadis-i şerifte şöyle buyuruldu:—«Herc ü merc (fitne ve fesat) içinde ibadet etmek, bana hicret etmek gibidir.»

Görülüyor ki, din düşmanlarının güçlük çıkarması, ibâdetlerin şerefini artdırmakda, sevâbı katkat çoğalmakdadır. Zarar yapmak istemeleri, müslimânlar için fâideli olmakdadır.(İmam Rabbani 85.mektup)

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...