"Geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekviniyeyi imtisâle müheyyâ bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı hayat iktizâ ediyor." cümlesini izah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Allah’ın Zat-ı Akdesi gibi, isim ve sıfatlarının da ezelî ve ebedî olması, mutlak yokluk ve hiçlik manasını ve ihtimalini ortadan kaldırıyor. Zira Vacibü'l-Vücud ile mutlak yokluk manası iki zıttır; beraber bulunmaları muhaldir. Her şey, -ister mevcud olsun, ister madum olsun- Allah’ın ezelî ve ebedî ilminde sabit ve daimdir.
"Eşya zeval ve ademe gitmiyor, belki daire-i kudretten daire-i ilme geçiyor; âlem-i şehadetten, âlem-i gayba gidiyor; âlem-i tağayyür ve fenadan, âlem-i nura, bekaya müteveccih oluyor." (Mektubat, 24. Mektup)
Evet, her şeyin ve her mevcudun iki cephesi vardır. Birisi, mahiyeti ve zatı; diğeri ise, hariçteki vücudu ve suretidir. Her şeyin aslını, esasını ve özünü teşkil eden ise, zatı ve mahiyetidir. Bu da Allah’ın ezelî ve ebedî ilminde manevî ve ilmî olarak mevcuttur.
Şayet, Cenab-ı Hak, ezelî irade ve kudreti ile ilminde sabit olan bu mahiyetlere ve asıllara haricî bir vücut verirse, o zaman şehadet âlemine intikal etmiş olurlar.
"Daire-i ilim" denilince akla gelen mânâ şudur: Bu varlık âlemi, güneşleri ve yıldızlarıyla, hayvanları ve insanlarıyla, cinleri ve melekleriyle henüz yaratılmamışken, hepsinin mahiyetleri Allah’ın ezelî ilminde mevcuttu. İşte, daire-i ilim bu “mahiyetler âlemi”dir.
Bunlar, yaratılmaları irade edildiğinde, ilâhî kudretle varlık sahasına çıkarılırlar. İşte, varlık âleminde boy gösteren bütün bu “hakikatler âlemine” de “daire-i kudret” deniliyor.
Buna göre, “daire-i ilim” gayb âlemi, “daire-i kudret” ise şehadet âlemi oluyor. Şu anda yağan yağmurlar, konuşan insanlar, ötüşen kuşlar, şehadet âlemindedirler ve daire-i kudrettedirler. İlâhî kudretle var olmuşlar ve vazifelerini ifa etmektedirler.
Kâinatın ilk tohumunun atıldığı andan, ta kıyamete kadar yaratılacak bütün varlıklar ise şu anda gayb âlemindeler ve daire-i ilimde bulunuyorlar. Şu kudret dairesindeki eşya, vazifelerinin tamamlanmasıyla bu dünyadan göç ettiklerinde yine gayb âlemine göçmüş olacaklar, yani daire-i kudretten, daire-i ilme geçecekler.
Üstad Hazretlerinin şu ifadeleri de eşyanın kaderdeki ilmi vaziyetlerinin ne şekilde olduğunu ve nasıl ince ve latif bir hayata mazhar olduğunu beyan ediyor.
"Elbette alem-i gayb, yani mâzi, müstakbel, yani geçmiş ve gelecek mahlûkatın hayat-ı mâneviyeleri hükmünde olan intizam ve nizam ve mâlûmiyet ve meşhudiyet ve taayyün ve evâmir-i tekviniyeyi imtisâle müheyyâ bir vaziyette bulunmalarını sırr-ı hayat iktizâ ediyor."
Hayat dediğimiz şey sadece bildiğimiz malum hayattan ibaret değildir. Üstadımız burada hayatın farklı bir yönünü nazarımıza arz etmektedir. Yani bir varlığın ilm-i İlahideki varlığı ve çekirdeğindeki plan ve program mahiyetindeki özelliği ile birlikte, kendisinden çoğalan varlıkların aynı nizam ve intizama bağlı olması da hayatın farklı bir vechesidir. Ruh sahibi varlıkların bedenin değişmesiyle mahiyetinin değişmemesi gibi; bir canlının ilm-i İlahideki özellikleriyle ilk yaratılmasından sonra, bu evvel babalarının bütün özelliğinin aynı nevin bütün fertlerinde hiç değişmeden devam etmesi de onların ruhu ve hayatı hükmündedir. Böylece bir canlıyı mesela bir çiçeği ele aldığımızda onun geçmiş fertleriyle birlikte gelecek fertlerinin bütün özellikleriyle tam benzer olması onların manevi hayatları hükmündedir.
Hayatın mahiyeti tecelli ettiği âleme göre farklılık arz eder. Maddî âlemdeki hayat ile kader dairesindeki hayatın mahiyeti aynı değildir.
Kaderde manevî ve ilmi bir varlığa sahip olan ve gelecekte şehadet âlemine intikal etmeyi bekleyen mevcudatın, kaderin mahiyetine uygun ve latif bir hayata mazhariyetleri var, ama bizim şu maddî hayatımız gibi değildir. İkisini iyi temyiz etmek gerekir. Zaten vefat ettikten sonra ikinci ve daha mükemmel bir hayata kavuşacağız.
Hulasa; bütün mevcudat ezelî kaderde birçok hallere ve âlemlere girip ilerliyor, bu hallerin ve âlemlerin hepsinde hayata mazhariyeti vardır, ama hüküm ve manaları birbirlerinden farklıdır. Hayatın, kaderdeki tecellisi ile maddî âlemdeki tecellisi aynı değildir; aralarında azim farklar var, biri latif bir hayat iken, diğeri maddî ve kevnidir.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü