"Gökte, yerde, karada, denizde; yaş kuru, küçük büyük, âdi âli, her şeyi kemal-i intizam ve mizan içinde muhafaza eden..." Bunu "Hafîz" ismi açısından nasıl anlamalıyız? Yani hıfz ve himaye kanunu iki kitap için de geçerli midir?
Değerli Kardeşimiz;
En’am Sûresinin 59. ayeti mealen şöyledir:
“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır; onları O’ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir. O’nun bilgisi dışında bir yaprak bile düşmez. O, yerin karanlıklarındaki tek bir taneyi bile bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır (kitab-ı mübindedir).”
“Kitab-ı Mübin” için “Levh-i Mahfuz, Allah’ın her şeyi kuşatan ilmi, melekler tarafından tutulan amel defterleri” gibi manalar verilmektedir. Bediüzzaman Hazretleri de bu konuda, “Bir kavle göre Kitab-ı Mübin Kur’an’dan ibarettir.”(1) buyurur.
Kâinat ağacının ilk çekirdeği hükmünde olan Nur-u Muhammedî’de (asm) o ağacın maddî ve manevî bütün esasları bir nevi genetik program şeklinde bulunduğu gibi, kâinatın neticeleri olan bitkiler, hayvanlar ve insanlarda da aynı kanun hükmünü icra etmiş ve bunların tohumlarında, çekirdeklerinde yahut nutfelerinde de onlardan çıkacak varlıkların bütün planları en ince teferruatına kadar kaydedilmiştir. Bu hülâsa ve çekirdek âlemler, Allah’ın kudretiyle açılarak içlerinden milyonları aşkın bitki ve hayvan türleri çıkarılmıştır.
Her canlıda yaş ve kuru bir aradadır. Üçte iki gibi büyük ekseriyetle canlılarda su hâkimdir. Ve bu varlıkların tohumlarında hem “kemikler, saçlar, tüyler” gibi kurular, hem de “ciğerler, etler, kanlar” gibi yaşlar program olarak yazılıdır.
Kur’an-ı Kerim’de “yaş ve kuru her şeyin bulunmasına” gelince, bu âyette her şeyin Kur’an’da ya sarahaten (açık bir şekilde) ya işareten ya remz olarak bulunmakta olduğunu söyleyebiliriz. Meselâ, Kur’an'da Firavun'dan sarahaten söz edilirken, onun şahsında bütün zalimlere ve ulûhiyet dava eden bütün haddi mütecavizlere de işaretler vardır.
Kur’an'da her şeyin açık bir şekilde ve bütün tafsilatıyle bulunmadığı açıktır. Çünkü Kur’an ne bir fen kitabıdır, ne de tarih veya coğrafya kitabı.
Şu var ki, hadis-i şerifte her ayetin “bir zahiri, bir batını, bir haddi ve bir muttalâı (matla’)”(2) olduğu beyan edildiğine göre, bu dört yoldan biriyle o şey Allah kelâmında yer almış olabilir.
Muhyiddin Arabî Hazretleri zâhir için “o, tefsirdir”; batın için ise “o, tevildir” buyurduktan sonra, "hadd"in insan idrakinin son hududunda bulunan (derin) mânaları ifade ettiğini kaydeder. Bu hüküm dördüncü maddede yer alan (yüksek) manalar için de aynen geçerlidir. Zira dördüncüsü üçüncüden daha gizli ve daha yüksek mânalar taşır. Bunlar İmam Gazali Hazretlerinin ifadesiyle “ayetlerin hakikatine vakıf” ve ilhama mazhar olan kişilere açılacak mânalardır. Bu dördüncüde idrakten çok, müşahede hâkimdir.
"Hiç mümkün müdür ki, gökte, yerde, karada, denizde yaş kuru, küçük büyük, âdi âli her şeyi kemâl-i intizam ve mizan içinde muhafaza edip bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir Hafîziyet, insan gibi büyük bir fıtratta, hilâfet-i kübrâ gibi bir rütbede, emanet-i kübrâ gibi büyük vazifesi olan beşerin, Rububiyet-i âmmeye temas eden amelleri ve fiilleri muhafaza edilmesin, muhasebe eleğinden geçirilmesin, adalet terazisinde tartılmasın, şayeste ceza ve mükâfat çekmesin? Hayır, asla!" (3)
Tohum, çekirdek ve hafıza gibi varlıkların ortaya koyduğu "saklama ve koruma" fiili "Hafîz" ve "Rakîb" isimlerine, bu isimler de âhirete işaret ediyor. Şöyle ki:
Dünya hayatında bütün bitki ve hayvanların en basit ve teferruatlı şeylerini tohum, çekirdek ve yumurta gibi şeylerle muhafaza eden bir "Hafîz" ve "Rakîb", kâinatın halifesi ve en büyük mahlûku olan insanın amellerini de elbette muhafaza ve kayıt altına alacaktır. Nitekim aldığına dair kâinatta çok emareler vardır; meselâ insan hafızası buna bir misaldir.
Muhafaza ise ancak muhasebe için yapılır. Yani Allah insanların amellerini ve fiillerini hesap ve muhasebe için kayıt altına alıyor. Hesap ve muhasebe ise ceza veya mükâfat için yapılır ki, en büyük ve daimî ceza ve mükâfat yeri cennet ve cehennemdir. Öyle ise kâinattaki "Hafîz" ve "Rakîb" isimlerinin tecellilerinin hepsi haşre ve âhirete işaret ve delâlet ediyor, demektir.
Dipnotlar:
(1) bk. Sözler, Yirminci Söz'ün İkinci Makamı.(2) bk. Şualar, Birinci Şua, 24. Ayet ve Ayetler.
(3) bk. Sözler, Onuncu Söz, Yedinci Hakikat.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Bir türlü muhasebe içinde neticelerini eleyen bir Hafîziyet" ne demektir?
Burada “neticelerini elemek” demek hesaba çekilecek olan netice ve sonuçların kaydını tutmak muhafaza etmek demektir. Hesabı gerektiren neticelerin muhafaza edilme nedeni ise muhasebedir muhasebeye çekmenin neticesi de ya mükafat ya da mücazat vermek içindir.
Kısaca her şey her amel çok hassasiyet ve titizlik ile muhafaza ediliyor muhafaza muhasebe için muhasebe de mükafat ya da mücazat için yapılır bu gibi fiiler zincirleme bir birbirini iktiza edip gerekli kılıyor.
Kainatta her tarafta kati bir şekilde gözlemlenen hafiziyet yani her şeyin titiz bir şekilde kayıt altına alınması ahiretin varlığına işaret eden kuvvetli birer delil oluyor. Ahiret olmasa bu kayıt altına alma işlemleri gereksiz, israf ve abes bir fiile dönüşür.