"Hadsiz bir deniz suretini alan ebed tarafındaki istikbale ruhum sevk ediliyordu..." Ebed konusunu izah eder misiniz? Üstad ezel konusunda ayna misalini veriyor; burada da hadsiz deniz demiş. Ebed konusunda Risale-i Nur'da tafsilat yok mudur?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Deniz, bahir, gibi ifadeler bir teşbih ve kinaye olup meselenin azamet ve büyüklüğüne işaret ediyor. Bahr-i ebed derken, ebediyetin azametine ve sınırlı olan akıl ile hakiki manada idrak edilmesinin mümkün olmadığına işaret ediliyor.

Evet, başlangıcı ve sonu olmayan ezel ve ebed mefhumlarını kayıtlı ve sonradan yaratılan ve mahluk olan insan aklının ihata ile idrak etmesi mümkün değildir. Bu sadece ezel ve ebed için değil, Allah’ın bütün sıfatları ve şuunatı için de geçerlidir.

Bir şeyin varlığını bilmek ayrı, mahiyetini bilmek ayrıdır. Allah’ın ezelî ve ebedî olmasına kâinatta sayısız deliller vardır. Bu noktada ne kadar delil okursak, imanımız ve marifetimiz o derece inkişaf eder. Lakin ezel ve ebediyetin keyfiyet ve mahiyeti hususunda söyleyecek fazla bir şey yoktur. Zira bizdeki akıl terazisi o azim hakikatin ağır yükünü taşıyamaz.

“İdrak-i meali akla gerekmez;
Zira bu terazi bu sikleti çekmez.”
denilmiştir.

Risale-i Nurlarda Allah’ın isim ve sıfatlarının varlığına dair sayısız delil ve burhanlar zikredilmiştir. Lakin o isim ve sıfatların keyfiyet ve mahiyeti konusunda bütün şeriat kitaplarında olduğu gibi, herhangi bir tarif ve kayıt yapılmamıştır. Zaten böyle bir şey mümkün ve caiz olmaz.

* * *

MESELEYE IŞIK TUTACAK FARKLI BİR MÜLAHAZA

Allah’ın zatı ve sıfatları hakkında düşünme ve tefekkür etmenin iki yüzü var:

Birinci yüzü; haram olan ve caiz olmayan yüzüdür. İnsanın sahip olduğu cihazlar mahdut ve sınırlı olmasından, sınırı ve hududu olmayan Allah’ın zat-ı akdesini ihata edip idrak etmesi aklen imkânsızdır. Yani sınırlı olan bir şeyin sınırsız olan bir şeyi kuşatarak idrak etmesi ve anlaması mümkün değildir. İnsan daha mahlukat içinde birçok şeyi idrak edemezken, elbette ki kudreti nihayetsiz, ilmi sonsuz olan Allah’ın mukaddes zatını tam manasıyla bilemez.

Evet, idraki sınırlı ve mahluk olan akıl, Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretini, muhit ilmini, azamet ve kibriyası hakkıyla kavrayamaz ve layıkıyla bilemez. Zira şu nihayeti olmayan uçsuz bucaksız kâinat, onun azamet ve ilmi yanında bir zerre kadardır.

"Hakikat-ı mutlaka, mukayyed enzar ile ihata edilmez."

İnsan, kendi ruhunun hatta en basit bir bitki hayatının dahi mahiyetini tam olarak bilememektedir. Akıl, ubudiyyet vazifesini ifa içindir, esrar-ı Rubûbiyet’i idrak için değildir. Bu ifadeyle, insanın Rubûbiyyet'in sırlarını çözmek için vazifeli olmadığını ve ona gücünün yetmeyeceğini ortaya konmuştur.

İnsanın aklı ve duyguları mümkinat dairesinde olduğu için, mümkinatın kayıtları ve sınırlarından kurtulup, mümkinattan münezzeh ve mukaddes olan Allah’ın zat-ı akdesi ve sıfatları hakkında fikir yürütmesi imkânsızdır. Bu yüzden, insan aklına Allah’ın zatı hakkında ne gelirse gelsin, mahlukat ve mümkinat cinsindendir. Ayet ve hadislerde yasaklanan tefekkür ve düşünce bu yüzüdür.

İnsan zihni kayıtlı ve sınırlıdır; düşünürken ve tefekkür ederken bu kayıtlar altında hareket eder. Kendisini bu kayıtlardan kurtarıp tecerrüt edemez. Bir şeyi anlamaya çalıştığı zaman önce kendi nefsine kıyas eder. Şayet orada bir şey bulamaz ise, sair mevcudata kıyas eder. Her şeyi mevcudat ve mahlukat kıstasları içinde muhakeme eder.

İkinci yüzü; Allah’ın isim ve sıfatlarına işaret eden, onların kemal ve cemaline delalet eden yüzüdür. Bu yüzde ne kadar derine inilirse, marifet nuru o derece parlak olur. Ayet ve hadislerde emredilen tefekkür bu kısım tefekkürdür. Allah’ın zatını düşünmek ile zatından gelen ve çok perdelerden geçip tecellî eden isim ve sıfatları düşünmek çok farklı şeylerdir.

Bu husus ayette şu şekilde ifade ediliyor:

"Gözler ona erişemez. Onun ilmi ise bütün gözleri ihata eder..." (Enam, 6/103)

Hz. Peygamber (asm) mi'raç hakkında “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ben seni tam bir marifet ile bilemem (buna güç yetiremen).” buyurmuştur.

Hz. Ebu Bekir (ra) "Gerçek idrak, Allah’ın zatı ve sıfatlarını idrak edemeyeceğimizi idrak etmektir." demiştir.

Netice olarak, Allah’ın zatı hakkında düşünmek yasaktır, onun zatına ve sıfatlarına işaret eden delil ve burhanlar üzerine düşünmek gerekir.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Kategorileri:
Okunma sayısı : 7.537
Sayfayı Word veya Pdf indir
Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Ender56

"Akıl, ubûdiyyet vazifesini ifâ içindir."izah eder misiniz?bu söz Risale-i Nur damı geçiyor?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)
"Aklı olmayanın dini olmaz" hükmünce akıl insanı insan yapan en önemli nimettir ve ibadetinde asli bir unsurudur. “Kişinin değer ölçüsü (kıvamı) aklıdır. Aklı olmayanın dini de yoktur.” (İbn Adi, el-Kamil, 3/796) Allah insana aklı kulluk için vermiştir. Bu ifade mana olarak doğrudur ama Risale-i Nurda yerini bulamadık. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Mehmet Selim)
Bu söz Mehmed Kırkıncı hocamızın kitaplarında geçiyor. Üstadın mana itibariyle söylediklerinin bir nevi tefsiri hükmünde olup, Risale-i Nurda geçmemektedir. 
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Yükleniyor...