"Halbuki, ins ve cin şu nihayetsiz vazifeye, şu hikmetli nezarete, şu vüsatli ubudiyete karşı, milyondan ancak birisini yapabilir..." Halbuki, Allah insana; kâinatı içine alacak bir kalp vermiştir. "Ancak mümin kulumun kalbine sığarım." diyor?..
Değerli Kardeşimiz;
İnsanın buradaki yeterli olması ya da olamaması nispi ve izafidir. İnsan sair mahlakata nisbet edildiğinde kâinatın halifesi ve kumandanıdır ve Allah’ı bütün isim ve sıfatları ile tanıyabilecek bir istidada sahiptir.
Lakin kâinat sergisi sadece insanın nazarına arz edilmiyor. Allah kâinatı kendi cemal ve kemalini hem görmek hem de göstermek için yaratmıştır. Allah kendi eserlerini “bizzat nazar-ı dekaik aşinasıyla” seyretmektedir. İnsan ikinci sıradadır. Bu sebeple insan nazarı sair mahlukata nisbet edildiğinde gayet küllî ve vüsatlıdır.
İkinci bir bakış açısı; insanın külliyet ve vüsatı niyet ve vekâlet noktasındandır. Yani insan niyet ile bütün kâinata vekil ve nazır olabilir. Yoksa insan aklının ve fikrinin bütün kâinatı kuşatması ve hepsini külliyetle ihata etmesi mümkün değildir. İnsanın yaşadığı dünya ile semanın büyüklüğü arasında fizikî ve riyazi olarak müthiş bir fark vardır. İnsan bu farkı külli bir niyet ve vekâlet noktasından doldurabilir.
İnsan bütün mahlukatın fıtri ibadetlerini ve tesbihlerini külli bir niyetle onların namına Allah’a takdim edebilir, ama hepsini tek tek bizzat teftiş ve tefekkür edemez. İşte tek tek teftiş ve tefekkür vazifesi için Allah her bir şeye vekâlet ve nezaret edecek melekleri yaratmıştır.
Kâinat büyük bir mescittir. İnsanlar ise bu mescidin az bir bölümünde saf tutmuşlardır. Geri kalan mekânlar ve saflar ise zahiren boş gibi duruyor. Elbette bu kâinat mescidini inşa eden Allah, bütün kâinatı ve sanatlarını tefekkür ve takdir edecek melekler ve ruhanileri yaratmıştır. Melekleri sebep ve hikmetini bilmediğimiz başka işler ve vazifelerde de istihdam etmiştir.
Mesela, Cebrail (as) vahiy elçiliğinde, Azrail (as) ruhların kabzedilmesinde, İsrafil (as) sura üflemekte, Mikail (as) umum canlıların erzak işlerinde başvekil ve muvazzaf meleklerdir. Bunun haricinde diğer cins melekler de başka vazifelerde istihdam edilmişler. Allah’ın isim ve sıfatlarının haşmetli ve azametli olarak tecelli ettiği kâinat memleketinde bu mübarek melekler birer hizmetkâr, emir dinler birer nefer hükmündedirler.
Meleklerin insana bakan en şirin yönleri; onlara iman noktasından dost ve aşina olmalarıdır. Yani koca kâinatta insanlar yalnız ve vahşet içinde değildir; melekler cemaati ile iç içe yaşıyorlar. Bu imani rükün insanları yalnızlık ve vahşetten kurtaran tatlı ve ünsiyetli bir rükündür.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü