"Hayatı sana vermekle, cüz’iyetten bir nevi külliyete ve insaniyeti vermekle hakiki külliyete ve İslamiyet'i vermekle ulvi ve nurani bir külliyete ve marifet ve muhabbeti vermekle muhit bir nura seni çıkarmış." İzah eder misiniz?
Değerli Kardeşimiz;
Hayatımız olmasaydı, biz de bu kâinatın küçük bir cüz’ü, bir parçası olurduk. Hayatın ihsan edilmesiyle, cansız bir cüz’ olmaktan kurtulup küllîleştik. Geceyle, gündüzle, hava ile su ile Güneş’le, Ay’la, baharla, yazla irtibatımız oldu. Böylece bir nevi küllileşmiş olduk.
İnsaniyetin verilmesiyle bizi kuşatan bu âlemle sadece maddi ihtiyaçlarımıza dayanan bir alaka kurmayı aşarak, o varlıkların ne olduklarını, ne gibi hususiyetler taşıdıklarını, bize ne gibi faydalar sağladıklarını araştırıp bulmakla hakiki külliyete erdik.
İslamiyet ni’metinden mahrum bir insan, kendisini kuşatan bütün bu varlıkları düşünmek ve incelemekle hakiki külliyete erse bile, bu külliyet “ulvi ve nurani bir külliyet” değildir. O varlıklara iman nazarıyla baktığında, onlarda tecelli eden esma ve sıfat-ı ilahiyeyi düşünmeye başlar. Eşyayı, birer ilahi sanat ve Rabbani ihsan olarak mütalaa eder. Böylece, sadece akılla elde ettiği o külliyet ulvileşir, kalbin mazhar olduğu feyizlerle nûraniyet kazanır.
Kalbde iman nuru ziyadeleştikçe ona bağlı olarak marifet ve muhabbet nurları da inkişaf eder. Allah’ın bir ismi Nûr’dur; bütün isimleri ve sıfatları nuranidir. Ve bu nurani sıfatlar muhittirler, yani bütün eşyayı ihata etmişlerdir. İşte insan, iman nûruyla her neye baksa onda ilahi isimlerin nurlarını müşahede eder ve bütün varlık âleminde o muhit nurun cilvelerini görür.
Muhit, ihata eden, kaplayan, içine alan demektir. Burada kullanılan nur ise, basiret ve marifet manasında kullanılmıştır.
Küfür en koyu kananlık, iman ise bütün hakikatleri aydınlatan bir nurdur. İman ve marifetle kâinata bakan bir insan da hadiselere ve eşyaya Allah namına bakar, her şeyde onun isim ve sıfatlarının tecellisini görür. Ancak marifetsiz veya marifeti eksik insanlar ise hadisenin tümünü göremez, isim ve sıfatların tecellilerini okuyamaz.
Nur; kelime olarak ışık, aydınlık, parıltı, parlaklık, her çeşit zulmetin zıddı ve karşıtı manalarına geliyor.
Nur ismi şu ayette zikrediliyor:
"Allah göklerin ve yerin nurudur..." (Nur, 24/35)
“Allah, Güneşi sair ışık saçan cisimleri yaratmak suretiyle gökleri ve yeri aydınlatmış canlılara, özellikle de insanlara göz ihsan etmekle o yağ parçalarına göz nuru ihsan etmiş ve bu iki nur ile insan kendini ve eşyayı görür hâle gelmiştir. Bu insanlardan kalpleri iman ile nurlananlar ise eşyayı görmekle kalmamış onların yaratıcını bilmiş onun nurani isimlerinin tecellilerini her şeyde okumuş, marifet ve muhabette dereceler kat etmişlerdir.
Evet, insanın hidayet nuru ile münevver olması ve bu aydınlık ile kendi âlemini nurlandırması, Nur isminin insan mahiyetindeki çok önemli bir tecellisidir.
Kısacası, maddi ve manevi, latif ve kesif ne kadar ziya varsa, hepsi Nur isminin bir tecellisidir. Güneş ziyasını, müminler de hidayet nurunu Nur isminden alıyorlar.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar