"Hem böyle aklıma sığışmayan şeylerle uğraşmayacağım." İzah eder misiniz? Aklını ölçü alarak yanlış yola sapanlara Hak ve hakikati göstermenin yolu nedir? Bu noktada peygamberlik müessesesinin yerini ve önemini anlatır mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
Bu kâinat kitabının yazılmasındaki esas maksat, onu yapan ve yaratan Zat'ın tanınmasıdır. Peygamberler bu kitabın doğru okunması için gönderilmişlerdir. Eğer o muallimler gönderilmese bu kitap anlaşılmayacak, doğru okunmayacaktır. Nitekim, kâinatı yanlış okuyanlar, kendilerini “putlara, zamana, maddeye, evrime,…,” vermek suretiyle doğru yoldan sapmışlardır.
Resuller ve nebiler, insanlara Cenâb-ı Hakk’ın emir ve yasaklarını bildirmek, onlara hakkı ve hakikati anlatmak üzere gönderilmiş mümtaz şahsiyetler ve ilahi elçilerdir.
Bediüzzaman Hazretleri Lem’alar adlı eserinde nübüvvetin ehemmiyetini şöyle ifade etmektedir:
“Bil ki: Nev'-i beşerde nübüvvet, beşerdeki hayır ve kemalâtın fezlekesi ve esasıdır. Din-i Hak, saadetin fihristesidir. İman, bir hüsn-ü münezzeh ve mücerreddir. Madem şu âlemde parlak bir hüsün, geniş ve yüksek bir feyiz, zahir bir hak, faik bir kemal görünüyor. Bilbedahe hak ve hakikat, nübüvvet içindedir ve nebiler elindedir.”(1)
Aynı şekilde insanları irşad eden, hidayetlerine vesile olan, onları her türlü sapık yollardan muhafaza edip istikamet dairesinde hayat sürmelerini temin eden mürşitler, mücedditler ve âlimler de Resul-i Ekrem Efendimizin (asm.) birer varisleridir. Dünyevi işlerin yürütülmesi için her konuda farklı bilim adamlarına ihtiyaç olduğu gibi, istikamet dairesinde yaşamak ve manen terakki etmek için de Resûl-i Ekrem Efendimizin (asm.) varisleri olan âlimlere ve manevi tabiplere o derece ihtiyaç vardır.
Nübüvvetin gayesi kalplerin iman nuru ile münevver olması ve ibadetle tekâmül etmesidir. Semavi kitapların kâinattan ve ondaki hadisattan bahsetmeleri, Allah’ın varlığını ve birliğini ispat, ilahi sıfatların ve esmanın tecellilerine dikkatleri çekmek içindir. Çoğu zaman fen ilimleri manasında kullanılan felsefede ise esas olan insanın bu varlık âlemini yakinen tanıyıp ondan azami derecede istifade ederek bu dünya hayatını daha rahat olarak geçirmesidir.
Kâinatın ve insanın yaratılış gayesini, insanın Rabbine karşı vazifelerini, hayatın ve ölümün hakikatini ve daha böyle nice hikmetleri bilmenin iki yolu vardır. Birisi bunları insanın ve kâinatın yaratıcısının kelamından öğrenmek, diğeri ise sadece kendi aklını esas alarak tahminlerde bulunmak.
Vahiyden mahrum bir akıl, madde âleminin yapısı ve vazifeleri hakkında bir şeyler söyleyebilir, ama “Bu âlem niçin yaratılmıştır, bu kâinatın sahibi kimdir, isimleri, sıfatları nelerdir, insan Rabbine karşı şükür vazifesini nasıl yerine getirecektir, bu dünyadan sonra hangi âleme gidilecektir?” gibi hakikatleri akıl tek başına bilemez. Bunlar ancak Kur’an güneşinden istifade ile bilinebilir.
İnsan; “Necisin? Nereden geliyorsun? Nereye gidiyorsun?” suallerine cevap bulmadan rahat yaşayabilir mi?
Resul-i Ekrem Efendimiz (asm) risaleti ile cihanı kaplayan kesif bulutları izale etti ve bütün âlemi ışıklandırdı. Beşeriyet, cehalet zincirlerinden, putperestlikten, dalaletten, akıl ve hikmete mutabık düşmeyen her türlü hurafelerden kurtardı.
Kur’an-ı Kerim, Müslümanların hem şahsi ve ailevi hayatlarına hem de içtimai hayatına esaslar getirmiş, Allah Resulü (asm) bunları ümmetine bütün tafsilatıyla anlatmış ve hayatıyla fiilen izhar etmiş, ders vermiştir. Bir Müslüman Allah’a nasıl inanacağından, namazını nasıl kılacağına, ticaret hayatında hangi esaslara uyacağına kadar her şeyi Peygamber Efendimiz (asm)'den öğrenmiştir.
1) bk. Lem'alar, On Yedinci Lem'a.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü