"Hem her hak sahibine istidadı nisbetinde hakkını vermek, yani vücudunun bütün levâzımâtını, bekàsının bütün cihâzâtını en münasip bir tarzda vermek, nihayetsiz bir adalet elini gösterir." Sakat ya da özürlü doğan kişilerin hakkı verilmemiş mi oluyor?
Değerli Kardeşimiz;
Yüce Allah, kime ne ikram etmişse, kereminden ve merhametinden etmiştir. Mülkün hakiki sahibi olan Allah, mülkünde istediği gibi tasarruf eder ve ediyor. Kimine az, kimine çok verir; kimini insan, kimini hayvan, kimini ağaç, kimini taş yaratır. Kimini bütün organları sağlam olarak dünyaya getirir, kimini de ibret ve imtihan için engelli olarak yaratır.
Mutlak irade sahibi Allah’tır; hiç kimse O’na karşı hak dâva edemez.
İnsan gerek maddî noktada gerekse sıhhat noktasında her zaman kendinden daha aşağı ve daha mağdur olanlara bakmalıdır ki, şekva yerine şükretsin. Bir kolu olmayan, iki kolu da olmayan birine bakarsa kendi hâline şükreder. Herhangi bir hayvan olarak değil, insan olarak yaratılmasına, akıl, kalp ve lisan gibi zâhirî ve bâtınî cihazlarına bakıp şükretmelidir.
İnsanların engelli olarak dünyaya gelmelerinde; kaderin nice derin sırları ve Rabbimizin nice hikmetleri vardır. Ancak kaza ve kaderin hükmünü kimse bilemez, şifresini kimse çözemez. Her şeyi dileyen de yaratan da Cenab-ı Hak’tır. Âdil-i Mutlak olan Cenâb-ı Hak, dünyadaki en küçük bir sıkıntıyı bile günahlara keffaret saydığı gibi, bu şekilde yaratılıştaki noksanlıkların mükâfatını da âhirette kat kat verecektir. Yeter ki kişi isyan etmesin, ömrünü ubûdiyet ve rıza dairesinde geçirsin.
İnsan dünyaya keyif sürmek ve zevk almak için değil, imtihan için gönderilmiştir.
Nice zengin ve sıhhatli kimseler var ki, sadece dünyaya hasr-ı nazar etmiş, onda boğulmuş, nefsanî arzularının esiri olmuş ve âhiretini berbat etmiştir. Nice fakir, kimsesiz ve âciz insanlar da vardır ki, dünyada sıkıntılı bir ömür geçirmiş ama sabır ve ibadeti sayesinde Rabbinin rızasını kazanmış ve ebedî saâdete mazhar olmuştur. Zaten esas olan ebedî saâdettir. Ebedî hayat, sürurlu hayat cennettedir.
Cenab-Hakk'ın esmâsının tecellisi umumîdir. Hususî hâdiseler, şuzûzatlar umumiyeti bozmaz. Fenlerin şehadeti ile kâinatta gâlib-i mutlak; hüsün, hayır, intizam, nizamdır. Fakat insan zâhirperest olduğundan cüz’î hadiselerde boğuluyor, başını kaldırıp bütün mahlûkatı ihata eden umumî adâlete bakamıyor.
Son söz:
"Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. Allah’ın gazabından fazla gazap edilmez."
"Öyle ise, işi bırak o âdil-i Rahîme. Fazla şefkat elemdir; fazla gazab zemîme."(1)
(1) bk. Sözler, Lemeât.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü