"Hem insanî, İslâmî hayatı men etmekle beraber, muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genc-i mücehhez, pençeli; ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış, iki kelbi iki ciğerimize..." Burayı devamıyla açıklar mısınız?
Değerli Kardeşimiz;
"Der: Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyânet etse yakarım, yıkarım!"
"Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyânet etse, Ayasofya'ya iltica etse, milyarlara değer o mukaddes binayı harap eder. Veyahut, bir köyde ona bir hain bulunsa, çoluk çocuğuyla mahvetmek veya bir cemaatte ona muzır biri varsa cemaati ifnâ etmek, her vakit kendinde selâhiyet görüyor. Lânet o medeniyete ki, ona o salâhiyeti vermiş! Acaba, bütün millet bir kalbde -hem münafık, hançer-i zulmünden mütelezziz olacak ahmak bir kalbde- ittifakından daha muhal ne var?"
"Şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder, iyi hisleri söndürür. Hem insanî, İslâmî hayatı men etmekle beraber, muvakkat hayvanî bir hayatı, iki genc-i mücehhez pençeli; ekseriyeti kazanmak için, imhayı esas program yapmış, iki kelbi iki ciğerimize musallat ederek bizi silâhtan tecrit ediyor. İşte onun himayeti, işte hayatımız!"
"O hasım, gösterdiği kin ve husumet harpten neş'et etme değildir. Harpten olsaydı, tabiî mağlûbiyetimizle sairlerin husumeti gibi sükûnet bulurdu. Hem hasmın, uzakta çirkin yüzündeki riyakârane çizgileri güzel zannedilirdi. Yakında görenler, inşaallah daha aldanmaz."(1)
Bu "Hutuvat-ı Sitte" adlı eser, Üstad Bediüzzaman Said Nursî tarafından 1920-1923 yıllarında İstanbul’un işgâli sırasında yazılıp, işgalcilere karşı gizlice neşredilmiş ve el altından dağıtılmıştır. Eser, aynı zamanda Arapça olarak da "Evkâf ı İslâmiye Matbaası"nda 1336 Rumî ve 1338 Hicrî-1920 yılında tabedilen "Sünûhat" adlı eserin son kısmına konularak neşredilmiştir.
İstanbul’da, İngilizler desiseleriyle, şeyhülislâmı ve diğer bazı ulemayı lehlerine çevirmeye çalışmalarına mukabil, Bediüzzaman, Hutuvat-ı Sitte adlı eseri ve İstanbul’daki faaliyeti ile İngilizin, âlem-i Islâm ve Türkler aleyhindeki müstemlekecilik siyasetini ve entrikalarını, tarihî düşmanlığını etrafa neşrederek, Anadolu’daki millî kurtuluş hareketini desteklemiş, bu hususta en büyük âmillerden birisi olmuştu.
"İngilizin İstanbulu işgal ettiği devrede 1920’de Bediüzzaman Hazretlerinin yazdığı yazıda, İngilizlerin geniş dairedeki İslamî faaliyetlerin içine münafıkane yani sinsice ve suret-i haktan görünerek dahil olup, onlara dine aykırı düşen anlayış ve hareketlerin lüzumunu telkin ederek, onları İslam aleyhindeki anlayış ve yaşayışa çevirir. Yani bu nifak cereyanı, hayat anlayışı ve yaşayışı cihetinden milleti istila edip kendi maksadına çalıştırır. İki gizli cihaz demek olan "iki genc-i mücehhez pençeli" tabiri bu anlama geliyor olabilir.
Nitekim “O münafıklar veya o münafıkların adamları veya adamlarına aldanmış olanlar dost suretine girerek, bazen de talebe şekline girerek derler ve dedirtirler ki: 'Bu da İslâmiyete hizmettir; bu da onlarla mücadeledir.' telkinlerle iğfalatta bulunurlar."
İşte gizli cereyanın aldatma tarzlarından ve neticesinden bir nümune...
Bu gizli cereyanının, dinî faaliyetleri ifsad etmesine bakan diğer bir nümune:
“S- Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye neden hizmet edemedi?"
"C- En büyük hizmeti, adem-i hizmetidir. En büyük hareketi, hareketsizliğidir. Çünki buradaki hâkim olan kuvvet-i ecnebiye, lehinde olmayan her bir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük, mukaddes câmilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevaz-ı katline fetva verdirildi. İşte Dâr-ül Hikmet, bu fırtına içinde âlet ettirilmedi. En büyük mani olan ecnebi kuvvet, bütün kuvvetiyle ahlâksızlığı himaye ve teşci' ediyordu.”(2)
Buradaki "ciğerlerimiz" insani duygularımızla imani duygularımızdır. İnsan bu iki duyguyu geliştirirse, hem dünyada ahlaklı ve güzel bir insan olur hem de ahiretini kurtarmış olur.
“Hem insanî, İslâmî hayatı men etmekle beraber...” Bu cümlede işaret edildiği gibi, zorba ve işgalci İngilizler, iman ve İslam esaslarını bozmak ve toplumu kendine çevirmek için nefsin hoşuna giden hevanın yolunu açmaya çalışıyor.
Yani şunu demeye çalışıyor, "Bırakın bu ibadeti bu imanı, dünyalılaşın ve dünyanın nimetlerinden istifadeye etmeye bakın." diyerek, insanın nefsini ve hayvani arzularını tahrik ediyor.
Oysa insanın nefis ve hevasına karşı en büyük silahı, iman ve insaniyettir. Üstadımız iki kelbe şu cümle ile işaret ediyor “Şeytan gibi hasis hisleri, fena ahlâkları teşci ve himaye eder.” Yani şeytani hisleri uyandırmak birinci köpek, kötü ahlaka teşvik etmek de ikinci köpek oluyor. İki ciğeri yukarıda izah etmiştik.
Dipnotlar:
(1) bk. Hutuvat-ı Sitte.
(2) bk. Sunühat,Tuluat, İşarat, Müstehak bir ceza.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü
Yorumlar
"Şayet bir adam hakka sadakat namına onun kâfirane zulmüne karşı hıyânet etse, Ayasofya’ya iltica etse, milyarlara değer o mukaddes binayı harap eder." Bu cümleyi izah eder misiniz?
Zalim siyasiler kendi siyasi ikbalini korumak adına her türlü zulmü ve fecaati işlemekte sakınca görmezler.
Mesela hakka sadakat namına bir adam zalim siyasetçiye meydan okusa ya da siyasi kararlarına karşı çıksa sonra o adam Ayasofya’ya iltica edip sığınsa o zalim idareci sırf o adamı cezalandırmak için çok değerli olan Ayasofyayı onun üzerine yıkmakta bir sakınca görmez.
Zalimler için söz konusu siyasi ikbal ise her türlü zulmü işler hiç bir sınır ve sakınca gözetmezler.