"Hem on dakika zarfında bir mücahade-i manevi de benim cephemde kırk ikilik bir top gibi düşmanlarıma..." ifadelerini devamıyla, ayrıntılı izah eder misiniz? Ayrıca söz konusu şahıs kimdir?
Değerli Kardeşimiz;
"Hem on dakika zarfında, büyük bir mücahede-i mânevîde, benim cephemde, kırk ikilik bir top gibi düşmanlarıma atıp yol açtığı halde, o iki nefs-i emmârenin, muvakkat bir gaflet fırsatında, hodgâmlık ve meyl-i tefevvuk gibi gayet zulümlü ve zulümatlı hissiyle, büyük bir şükür ve teşekkür yerine, 'Niçin ben atmadım?' diye, en çirkin bir riya ve rekabet damarını hissettim. Cenab-ı Hakka yüz bin şükür ediyorum ki, Risale-i Nur ve bilhassa İhlâs Risaleleri, o iki nefsin bütün desâisini izale ve onların açtığı yaraları tedavi ettiği gibi, o bir dakika ve on dakikadaki hâletleri birden izale etti. Ve mânevî bir istiğfar olan kusurumu bildim. O hatânın muaccel cezası olan içindeki elemden ve azaptan kurtuldum."(1)
Nefs-i emmare, insanın nebati ve hayvani istek ve aruzlarının tamamına denir.
Hakiki nefs-i emmare insana kötülüğü emreden ve insanın terakki ve kemale gitmesine hem engel hem de yardımcı olan bir düşmandır. Yardımcıdır, zira rakipsiz ve düşmansız terakki ve tekemmül edilemez. Allah insanın fıtratına koymuş olduğu istidat çekirdeklerini geliştirip büyütmek için insana nefsi musallat etmiştir. Nefis bu yönü ile, çekirdek olan kabiliyetlerimizi ağaç yapmak için bir yardımcıdır. Aynı zamanda düşmandır. Zira insan, nefsine mağlup olursa, bu kez de tedenniye gider.
Mecazi nefs-i emmare ise, hakiki nefsin terbiye ve ıslahından sonra devreye giren ve insanın tekemmül ve terakkisini temin eden yedek bir nefistir denebilir. Bu nefis insandaki heves, damar, âsab, tabiat ve hissiyat karışımından ortaya çıkan bir duygudur. Bu nefis, nefs-i emmarenin vazifesini aynı ile, belki daha şiddetli olarak devam ettiriyor. Nefislerini tezkiye ve terbiye eden büyük evliyalar, nefsin yedek kuvveti hükmünde olan mecazi nefsi emmareden şikayet etmişler. Burada asıl maksat bu nefsin mahiyeti değil, gayesidir.
Bu nefsin asıl gayesi ise, insandaki hayır istidatlarının tekemmül ve terakkisine vasıta olmaktır. Büyük zatlar hakiki nefsi tezkiye ve terbiye de etse, Allah onların lehine olarak ikinci mecazi bir düşmanı karşılarına çıkarıyor ve manevi mücadele ölene dek sürüyor. Bu iki nefisin gaye noktasından aralarında bir fark yoktur. Sadece mahiyet ve şiddet noktasından bir fark vardır. Nasıl yarışmalarda aşamalar kolaydan zora doğru gider; her aşama aşıldıkça, zor bir aşama karşımıza çıkar. Aynen bunun gibi, büyük zatlar hakiki nefis sınavını geçseler de, daha zorlarını Allah karşılarına çıkarıyor ki, manevi terakki ve tekemmül devam edebilsin.
Bu ölçüler ışığında meseleye baktığımız zaman, evliya ve alimlerin öfke ve şehvetleri tamamen yok olmuyorlar. Sadece şer ve kötülüklere müteveccih olan yüzleri soluyor.
Üstad Hazretleri burada, ya da başka bir yerde bu rekabet hissini uyandıran şahsın kimliği hakkında herhangi bir bilgi ve izahat vermediği için, bir tahminde ya da yorumda bulunmak çok zordur. Hem isim ve kimlik ifşası insanlarda menfi bir his uyandırmak ve gıybete kapı açma ihtimali olduğu için, Risale-i Nurlar ekseri olarak isimler üzerinde durmaz ve isimleri müphem bırakır ki, asıl maksat ve nasihat yerini bulsun.
(1) bk. Kastamonu Lâhikası, 148. Mektup.
Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü