"Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zîhayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfât-ı seb’aca mânevî bir sima-i Rahmânî ve bir temerküz-ü esmâ... bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder." İzah eder misiniz?

Cevap

Değerli Kardeşimiz;

Taayyün: Kelime olarak meydana çıkmak, âşikâr olmak manalarına geliyor. Bir şeyin belirsizken belirgin hale gelmesidir.

Teşahhus: Kelime olarak bir şeyin şahıslanma, belirlenme ve tarif edilebilir hâle gelmesi demektir. Yani soyut iken somut hale gelmesine denir.

Tezahür: Kelime olarak meydana çıkma, belirme ve görünme manasına geliyor.

Allah’ın isimleri noktasında taayyün ve teşahhus, daha ziyade insan mahiyetinde Allah’ın bir bütün ve şahıs olarak belirmesi ve görünmesi demektir. Yani Allah’ın isimleri dağınık olarak değil top yekün bir şahıs ve isim olarak beliriyor demektir.

Tezahür ise her ismin kendine mahsus tecelli ve manası ile ihtilafla yani diğer isimlerden farklı olarak belirmesi anlamındadır. Teşahhusu İlahi bu manaya bakar. Yani Allah’ın Zat-ı Akdesinde cem olan bütün isimlerin birden insan mahiyetinde taayyün ve teşahhus etmesidir. Halbuki her isim farklı olarak zaten tezahür ediyor, buradaki teşahhus topluca belirmek ve görünmek manasını ihsas ediyor.

Güneşin, bir aynada, ya da şeffaf bir damlada, timsali, yani zatının ve sıfatlarının bir cilvesi ve küçük bir numunesi, nasıl ki akseder, onda görünür. Bir cihetle küçük bir güneşçik manası o ayna ve damlada yerleşir. O damla ve aynada görünen güneşin timsali yani yansıması, güneşin kendi zatı ve gerçek sıfatları hakkında bize ciddi bir malumat verebilir.

Hatta, Güneşte fani olanlar, o ayna ve damlaya, güneşin kendisi nazarı ile bakabilirler. Ya da o ayna ve damladaki güneşin timsali, o denli güneşin zatına kuvvetli işaret ediyor ki, adeta güneş gibi hususiyet kazanmış deniliyor.

Aynen öyle de insan da bir ayna, bir damla gibi, Şems-i Ezelilin Zat-ı Akdesine, şuunatına, sıfatlarına, isimlerine öyle cami ve keskin bir ayinedir ki, bu cami ve keskinliğine kinaye olarak, Allah’ın manevi şahsı, insanda görünmüş gibi oluyor. İnsan mahiyetinde, adeta Allah’ın manevi şahsiyeti tecelli etmiş ve görünmüştür. Allah’a ait bütün kudsi hal ve sıfatların, cüzi bir numunesi ve çok gölgelerden geçmiş zayıf bir tecellisi, insanın mahiyetinde cem olup toplanmıştır. Şahsı, şahıs yapan ilim, irade, kudret, hayat, sem, basar, kelam gibi sıfatlar cüzi olarak insanın mahiyetinde bulunması, teşahhusat-ı İlahiyeye tam bir mazhariyettir. Yani insan mazhar olduğu bu tecelli sayesinde Allah hakkında tam ve eksiksiz bir malumata ulaşabilir; tabi sıfat ve isim noktasından yoksa Zatı noktasından değil, bunu karıştırmamak gerekir.

Kainatın umumunda dağınık ve azametli olarak tecelli eden ilahi sıfat ve isimler, insanın mahiyetinde, ehadiyet sırrı ile temerküz etmiştir, bir nevi toplanmıştır. Bu yüzden, insan mahiyetinin suretinde İlahi vasıflar ve isimler teşahhus etmiştir, yani somut ve belirgin bir hale gelmiştir. Yoksa insanların ekserisi Allah’ın kainat üstünde azamet ile tecelli eden isim ve sıfatlarını dağınıklık ve büyüklüğünden dolayı idrak ve ihata edemez. Bu yüzden Allah aynı tecelliyi küçük ve anlaşılır bir şekilde herkesin ihata ve idrak edeceği bir kıvamda, insanın manevi cephesine ve simasına teşahhusat şeklinde tekrar yazıyor.

Mesela, dünya haritasını anlamak için iki yol vardır. Biri, dünyayı ihata edecek bir nazar ile bakmaktır; bu ise çok zordur. Ya da dünya haritasının küçük bir modelini, küçük bir sahifeye çizip, nazara sunmaktır; bu yol, hem kolay, hem de makuldür.

Aynen bunun gibi, tabiri caiz ise, İlahi harita da, iki tarzda tecelli etmiştir. Biri, kainatın umumunda çizilmiştir. Ama çok geniş ve azametli olduğundan, ihata ile okumak, herkese müyesser değildir. İkincisi ise, küçük bir sahife hükmünde olan insanın, manevi suretine, İlahi haritanın çizilmesi ki, bu da İlahi bir manevi şahsiyeti temsil eder ve herkese Allah’ın ilahi şahsiyeti hakkında tam bir rehberlik yapar. İnsanın mahiyetinde İlahi teşahhusat olmasa, yani, müşahhas bir belirme ve tebeyyün etmek olmasa idi, insan, huzuru ilahiyi kazanamaz, gaflete düşerdi. Yani Allah’ı hissedemez ve Allah’ın farkına varamazdı.

Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editörü

Bu içeriği faydalı buldunuz mu?

Yorumlar

Süleym
Allah razı olsun. Bizleri böyle aydınlatıyorsunuz.Marifet kazandırıyorsunuz
Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
erdem79

Teşahhusat-ı ilahiyeye mazhariyet açısından Hz. Ebubekir ile Ebu Cehil arasındaki farkı izah edebilir misiniz ? İnsanın manevi terakkisi ile teşahhusat-ı ilahiye azalıp çoğalır mı?

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.
Editor (Muaz)

İman farkı var Hz. Ebubekir iman ile Teşahhusat-ı ilahiyeyenin farkında iken Ebucehil küfür yüzünden bunun farkında değildir. İnsan manen terakki ettikçe teşahhusat-ı ilahiyeye ziyadeleşir. Gaflet ve dalalet ziyadeleştikçede teşahhusat-ı ilahiyeye azalır kaybolur. 

Yorum yapmak için Giriş Yapın ya da Üye olun.

BENZER SORULAR

Yükleniyor...